2023 yılının tartışmasız en büyük sinema olayı gerçekleşiyor ve hem Barbie hem de Oppenheimer bugün itibariyle vizyona giriyor. Ben açılışı Barbie ile yaptım ve filmi dün akşam izledim. Greta Gerwig‘in yönetmenliğindeki filmde Margot Robbie ve Ryan Gosling‘i ikonik oyuncak bebekler “Barbie” ve “Ken” olarak izliyoruz. Barbie tahmin ettiğinizden daha komik, daha derin, daha zekice yazılmış bir film; seyir keyfi de fazlasıyla yüksek fakat bir “başyapıt” olmaktan çok uzak…
Barbie: Konusu
Film, “Barbie Diyarında” varoluşsal krizler yaşayan ve hem kendini hem de yaşadığı dünyayı sorgulamaya başlayan Barbie’nin, gerçek dünyaya yaptığı macera ve eğlence dolu yolculuğun hikayesini konu alıyor.
Filmin yönetmeni Lady Bird ve Little Women filmleriyle tanıdığımız, günümüz sinemasının heyecan uyandıran isimlerinden biri olan Greta Gerwig. Senaryoyu da Gerwig, bir diğer önemli sinemacı Noah Baumbach‘la birlikte yazmış.
Barbie filminde başrollerde Margot Robbie ve Ryan Gosling yer alıyor. Robbie ve Gosling’e eşlik eden oyuncular arasında ise pek çok başarılı isim bulunuyor. America Ferrera, Kate McKinnon, Michael Cera, Ariana Greenblatt, Issa Rae, Rhea Perlman, Will Ferrell, Ana Cruz Kayne, Emma Mackey, Hari Nef, Alexandra Shipp, Kingsley Ben-Adir, Simu Liu, Ncuti Gatwa, Scott Evans, Jamie Demetriou, Connor Swindells, Sharon Rooney, Nicola Coughlin ve Oscar ödüllü Helen Mirren (filmin anlatıcısı olarak) filmin diğer oyuncuları arasında. (Burada küçük bir not. Filmde “Sex Education” dizisinden üç isim görmek gerçekten güzel bir sürpriz oldu, rolleri her ne kadar çok fazla olmasa da. Filmin “Barbieland” kısımlarının tamamının İngiltere’nin Hertfordshire kentindeki Warner Bros. Leavesden Stüdyoları’nda çekildiğini öğrendiğimde ise taşlar yerine oturdu 🙂 )
Barbie filmi için o kadar fazla promosyon yapıldı ki, sanırım oyuncu grevi başlamasaydı ve bu promosyonlar devam etseydi, filmi daha izlemeden büyük bir antipati duymaya başlayacaktım. Film gösterime girmeden önce önüm arkam, sağım solum pembeye bulandı ve film için de aslında bakarsanız biraz gereksiz bir beklenti oluşturuldu. Barbie’nin gerçekten eşi benzeri görülmemiş bir reklam kampanyası yürüttüğünü düşünüyorum. Bakalım tüm bu reklam çalışmaları gişeye nasıl yansıyacak ve film ne kadar para kazanacak? Çok yakında öğreneceğiz. (Bu arada filmi izledikten sonra anlaşılıyor ki yapılan promosyonlar film için değil, aslında bir ürün olan Barbie içinmiş.)
Barbie bu kadar çok promosyon yapmış olsa da, filmin aslında ne hakkında olduğu konusunda pek de bilgi verilmedi bize. Son dönemlerde fragmanların, giriş, gelişme, sonuç şeklinde filmlerin tüm hikayesini anlatıyor olması benim çokça şikayet ettiğim konulardan biri. Ancak Barbie’nin bu konuda hakkını vermem gerekiyor, çünkü fragmanlar bize pek de bir şey anlatmamış. Tüm o promosyonlar ve yayınlanan milyonlarca promo materyali içinde dahi filmin hikayesine gizlemeyi başarabilmişler, filmde pek çok sürpriz var.
Bence uzun yıllardır kız çocuklarını belli bir kalıba sokmaya çalışan ikonik bir oyuncak bebek üzerinden, feminist bir hikaye anlatmaya çalışmak gerçekten dahiyane bir fikir.
Barbie mesaj kaygısı olan yapımlardan – ki bunu olumsuz bir şey olarak söylemiyorum – vermek istediği mesajı verme konusunda oldukça başarılı bir film. Günümüzün güncel sorunlarına dair pek çok farklı düşünceyi barındırıyor, ve elbette ki feminist bir bakış açısına sahip. Kadın/erkek eşitliği üzerine söyledikleri var, kadınlar üzerindeki “mükemmellik” beklentisinin ne kadar gerçek dışı olduğu üzerine söyledikleri var, kadınların da sıradan olma hakkına sahip oldukları üzerine söyledikleri var, ataerkillik üzerine söyledikleri var…
Film, işte bu mesaj kaygılı didaktik yapısını, absürt sahneler ve komediyle harika bir şekilde dengeliyor. Mesajlarını ortaya koyarken oldukça direkt bir dil kullandığı için de bu denge film için kurtarıcı olmuş, yoksa bu hitap şekli filmi kocaman bir vaaza da çevirebilirdi.
Açıkçası filmin absürt hikayesi içine girebileceğimi hiç düşünmediğim için, beni bu kadar güldüreceğini de hiç düşünmemiştim. Barbie zekice yazılmış esprileri ve tüm o popüler kültür referanslarıyla gerçekten çok komik bir film. Her ne kadar bazı espriler diğerleri kadar güçlü olmasa da, aralarda cüretiyle beni şaşırtan, erkekleri biraz rahatsız edebilecek “sert” espriler de mevcuttu.
Barbie kendisinin farkında olan, kendi kendisiyle dalga geçebilen bir film olmuş. Film ikonik oyuncak bebek Barbie’nin gerçek hikayesini de göz ardı etmiyor, aksine başarıları ve başarısızlıklarıyla bu gerçek hikayeyi tam olarak benimsiyor. Hatta hem ürün olarak, hem de fikir olarak Barbie’ye bir eleştirel bakış dahi sunuyor. Piyasaya çıkan ve hiç satmayan bebeklere yer vermelerini de bayağı bir eğlenceli buldum.
Bu arada evet ana karakterimiz “Barbie” ancak film bir çocuk filmi değil. Çocukların filmdeki konuşmaları, göndermeleri, esprileri anlayabilmesi de pek olası değil. Eğer filme çocuğunu götürmeyi planlayan varsa diye özellikle uyarmak istedim, filmde 13 yaş sınırı var.
Gelelim oyunculuklara… Filmi izleyen çoğu kişi Ryan Gosling‘i övmüş ama bence Margot Robbie de çok iyi bir performans sergiliyor. Margot Robbie güzelliğiyle ve duruşuyla tam bir Barbie bebek olmuş, role çok yakışmış. “Basmakalıp Barbie”mizin film boyunca deneyimlediği tüm duyguları yansıtmış. Gosling ise daha çok filmin komedi tarafını sırtlanıyor. Dürüst olayım, kendisinin Ken rolü için seçildiğini duyduğumda bu role hiç yakıştıramamıştım ama filmi izleyince ne kadar yanılmış olduğumu fark ettim. Filmden aklınıza kazınacak pek çok sahnede Ryan Gosling yer alıyor. Ancak yine de bu başarısının kendisine Oscar adaylığı getireceğinden oldukça şüpheliyim.
Filmin gereğinden biraz fazla kalabalık oyuncu kadrosu içinde özellikle dikkatimi çeken isimler Kate McKinnon, Simu Liu ve America Ferrera oldu. Tam olarak Amerikalı izleyicilerin bayılacağı tiradı ile de Ferrera’nın “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” Oscar adaylığına kesin gözüyle bakıyorum.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Barbie Film İnceleme Videosu
Yıldız isimleri bir arada izlemek elbette çok keyifli fakat film maalesef her karakterine yeterince yer verme konusunda pek başarılı değil. Kaldı ki bazı karakterlerin hikayedeki önemini ya da önemsizliğini anlamak da çok zor. Mesela Will Ferrell‘in canlandırdığı Mattel CEO’su karakteri. Benim filmde en az sevdiğim kısımlar gerçek dünyadaki Mattel binasında geçenler oldu. Bu CEO ve ekibinin filmde yer almasına gerçekten gerek var mıydı, hikayeye tam olarak ne kattılar? Fazla karakter sayısı doğal olarak filmi kalabalıklaştırmış ve maalesef hikayenin de pek çok farklı alana bölünmesine sebep olmuş. Aynı anda farklı hikaye örgüleri üzerinde durulması özellikle sonlara doğru büyük bir karmaşa yaratıyor. Bazı sahneler ve karakterler hikayeden çıkarılarak sadeleşse ve zamanını daha çok Barbie & Ken çekişmesi ile gerçek hayat ve “Barbieland” arasındaki farklılıklara ayırsa çok daha iyi olabilirmiş.
Bu arada “Barbieland” demişken, filmin Barbie Diyarında geçen sahnelerinin tamamı İngiltere’deki Warner Bros. stüdyolarında çekilmiş. Ve filmin set tasarımları gerçekten mükemmel. Filmde Barbie oyuncaklarının gerçek insan boyutlarındaki kopyalarını görüyoruz ve bu bizi hemen çocukluğumuza götürüyor. Set ve kostüm tasarımları, kullanılan renkler, estetik ve sinematografi olarak benzersiz bir film olmuş Barbie. Böylesi bir güzellik karşısında insanın gözleri kamaşıyor. Hiçbir ödül almasa da bu açıdan kesinlikle ödül alacağını düşünüyorum.
Barbie: Son Söz
Filmin güçlü başladığını ancak hikayesini nasıl bitirmek istediğine karar veremediğini düşünüyorum. Senaryo özellikle son kısımda iyice dağılıyor ve vurucu bir final yapmayı başaramıyor. Barbie‘nin seyir keyfi oldukça yüksek ve her detayı büyük bir özenle hazırlanmış bir film olduğunu düşünüyorum ama benim için bir başyapıt değil zira beni o kadar da etkilemedi.
Son yılların hakkında en çok konuşulan ve belki de tüm zamanların en çok reklamı yapılan filmlerinden biri ve bence bu yılın öne çıkan filmlerinden de. Barbie kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım fakat film için benim puanım 8/10.