Blue Eye Samurai Dizi İncelemesi

1198
Blue Eye Samurai

Bazen uzun zamandır beklediğimiz, bir sürü reklamı yapılan dizilerden umduğumuzu bulamıyoruz ve bazen de daha önce adını bile duymadığımız bir dizi bir anda karşımıza çıkıyor ve şaşırtıcı şekilde favorilerimizden biri haline geliyor. İşte Blue Eye Samurai benim için tam olarak o sürpriz dizilerden biri oldu.

Aslında bu intikam odaklı animasyon serinin yayınlanması üzerinden bayağı bir vakit geçti. Ancak hem diziyi çok beğendiğim için hem de maalesef henüz hakkında çok fazla konuşulduğunu görmediğimden bu incelemeyi özellikle paylaşmak istedim. Çünkü Blue Eye Samurai’in Netflix’in 2023’te yayınladığı diziler içerisinde en iyilerinden biri olduğunu düşünüyorum ve hiçbir izleyicinin bu diziyi gözden kaçırmasını istemem.

Anime mi? Animasyon mu?

Bu yazıda Blue Eye Samurai’dan bir “yetişkin animasyon seri” olarak bahsedeceğim. Evet dizi Japonya’da geçen bir hikâye anlatıyor ve ilk bakışta animeye benziyor ancak dizi Amerika çıkışlı ve başka pek çok teknik ve pratik sebepten ötürü de Blue Eye Samurai bir anime değil. Ki yapımcıları da bu dizinin bambaşka bir estetiği olduğunu ve bir anime olmadığını söylüyorlar zaten. Sonuç olarak açık ve kesin bir şekilde Blue Eye Samurai bir anime değil, animasyon. Bu mevzuyu da aradan çıkardığımıza göre, konumuza geri dönelim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Blue Eye Samurai İnceleme Videosu

Blue Eye Samurai: Konusu

Blue Eye Samurai Japonya’nın sınırlarını tamamen dış dünyaya kapattığı “Edo” döneminde geçiyor. 1600’lü yılların ortasındayız. Bu dönemde başka bir ırktan bir insanı ülkede görmek neredeyse imkânsız hatta yasalara aykırı. Ve bu dönemde doğan melez çocuklar, çoğunlukla anneleri Japon olup babaları beyaz olan çocuklar yani, toplum tarafından dışlanıyorlar, ikinci sınıf insan olarak, hatta insandan daha aşağı, acınası bir yaratık olarak, bir canavar olarak görülüyorlar.

Hikayemizin merkezinde de melez bir karakter olan Mizu yer alıyor. Mizu hayatı boyunca melez olduğu için eziyet görmüş ve dışlanmış, mavi gözleri sebebiyle durumunu saklamakta da oldukça zorlanıyor zaten. Onu görenler gözlerini fark ettikleri anda melez olduğunu anlıyor çünkü. Mizu’nun dünyaya geldiği dönemde Japonya sınırları içinde olan 4 beyaz adam var, bunlardan birinin potansiyel babası olduğunu düşünüyor. Ve Mizu onu bir canavara dönüştüren bu kişiden intikam almak için yemin etmiş, bu dört beyaz adamı öldürmek üzere yola çıkmış. İşte Blue Eye Samurai, Mizu’nun intikam yolculuğunu ve aslına bakarsanız hiç öyle bir niyeti olmasa da bir samuraya dönüşme yolculuğunu anlatıyor.

Maya Erskine as Mizu in Blue Eye Samurai. Cr. COURTESY OF NETFLIX © 2023

Dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve bölüm uzunlukları da ortalama 45 dk civarında. İlk bölüm bir saati aşkın sadece, diğer bölümler daha kısa. Dizi gerçekten çok sürükleyici, izlemeye başladığınızda bırakamayacağınız için de maraton halinde tüm bölümleri izleme ihtimaliniz çok yüksek. Bu açıdan 65 dakikalık ilk bölüm gözünüzü hiç korkutmasın derim.

Ben normalde dizileri, filmleri tekrar tekrar izleyen bir insan değilim. Bazı bölümleri bazen tekrar izliyor olsam dahi, en sevdiğim diziler içerisinde bile baştan sona tekrar izlediğim yapım sayısı bir elin parmağını geçmez. Blue Eye Samurai ise bu yıl üst üste iki kere izlediğim tek dizi oldu. İkinci izleyişimde de hiç sıkılmadığım gibi ilk izleyişimde fark etmediğim bir sürü detayı da ikinci izleyişimde fark ettim.

Görsel Olarak Büyüleyici Bir Yapım

Öncelikle, dizi görsel açıdan gerçekten mükemmel. Yani hiçbir şey anlatmıyor olsaydı bile, bu muhteşem görünen sahneleri izlemek, harika bir tabloya bakmak gibi keyif verirdi insana. Sinematografik açıdan o kadar başarılı kareler yakalamışlar ki, ben şahsen izlerken mest oldum. Dizinin yaratıcıları Amber Noizumi ve Michael Green (Blade Runner 2049, Logan) isimli evli bir çift. Yaratıcıların açıklamasına göre Blue Eye Samurai’ın yapımında 2D/3D animasyon teknikleri hibrit olarak kullanılmış ve 3D olan sahnelerde dahi 2D el işçiliği hissiyatını korumaya çalışmışlar. Bu açılardan baktığımızda dizinin başka hiçbir şeye benzemeyen, özgün bir tasarımı olduğunu söyleyebiliriz.

Özgünlük demişken, Blue Eye Samurai’ın senaryosu da orijinal. Biliyorsunuz günümüzde artık her şey uyarlama, sıfırdan yazılmış orijinal bir senaryoyla karşılaşmamız çok nadir. Bu dizi bir kitaptan, mangadan, animeden, diziden, filmden, oyundan… hiçbir şeyden uyarlanmıyor. İlk defa karşımıza çıkan bir hikâye. Elbette intikam hikayesi olması açısından özellikle Kill Bill’e benzetenler olacaktır ama senaryonun orijinal olduğunu ben özellikle belirtmek istedim zira az bulunan ve kıymetli bir şey bu. Hele ki hem hikâye hem de karakterler böylesine ilgi çekiciyse…

Brenda Song as Akemi and Darren Barnet as Taigen in Blue Eye Samurai. Cr. COURTESY OF NETFLIX © 2023

Amber Noizumi ve Michael Green hem kendileri çok araştırma yapmışlarhem de senaryonun yazılma sürecinde pek çok farklı danışmanla çalışmışlar. Karşımızda kurgusal bir hikâye olsa da tarihi gerçeklere mümkün olduğunca bağlı kalmak istemişler. Bunları bu arada yalnızca hikâye için söylemiyorum, giyim kuşam, davranış şekilleri, yemekler gibi bir sürü farklı konuda da gerçeğe çok yakın bir estetik yakalamaya çalışmışlar, her detayı uzmanlara danışmışlar. Bu konulara ilgi duyuyorsanız eğer, diziyle ilgili Netflix’in yayınladığı birkaç yapım belgeseli var, açıklama kısmına linklerini bırakırım, onlara da bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Blue Eye Samurai’nin bir diğer başarılı tarafı da dövüş koreografileri. Dizide Mizu’nun kılıçla dövüştüğü pek çok sahne izliyoruz. Bu dövüş sahnelerini kurgularken ve animasyona taşırken, gerçek bir dublör ekibiyle çalışılmış. İnsanı izlerken soluk soluğa bırakan sahneler var, bunlar hem göze çok estetik görünüyor hem de inanılmaz derecede şiddet içeriyor. Şöyle diyeyim, ilk bölümün ilk 8 dakikası için 3 uzvun koptuğunu görüyoruz. Dizi gerçekten çok kanlı, çok şiddetli, çok fazla ölüm var, çok fazla kopan uzuv var.

En başta zaten bunun bir yetişkin animasyon serisi olduğunu söylemiştim ama dizinin yetişkinlik boyutu yalnızca bu kanlı sahnelerle de sınırlı değil, Blue Eye Samurai çok fazla cinsellik de içeriyor. O dönemde Japonya’da genelevler ve fahişelik günlük hayatın bir parçası ve bu durum diziye de taşınmış. Hem kadın hem erkek çıplaklığını sıklıkla görüyoruz. Keza çok fazla rahatsız edici cinsel şiddet içeren sahne de mevcut dizide. Şunu da özellikle eklemek istiyorum. Bence dizideki seks içeren sahnelerin hiçbiri boşuna değildi hepsi hikâyeye hizmet ediyordu o yüzden dizinin ayrıca hakkını teslim etmek lazım diye düşünüyorum. Hiçbir sahneyi yalnızca izleyeni şok etmek için kullanmamışlar, hepsinin hikâyede anlamlı bir yeri var.

Dizinin müzikleri de görselliğine çok uygun ve etkileyici. Diziyi izlerken hissettiğiniz tüm duyguları pekiştirir nitelikte. Yerel Japon tınıları kullanılmış müzik olarak genelde ve bir sahnede de Metallica’nın “For Whom The Bell Tolls” şarkısının Japonca coverı çalıyor ki, enfes 😊 Bu parçayı fragmanda da kullanmışlar.

Buraya kadarki kısımda SPOILERSIZ ilerledik. Eğer diziyi izleyip izlememeye karar vermek için buradaysanız, kesinlikle hiç düşünmeden gidip izleyin derim. Hikayesi, çizimleri ve karakterleriyle, her şeyiyle çok başarılı ve özenli bir dizi. Yazının bundan sonraki kısmında karakterler üzerinde biraz daha detaylı duracağım ve bundan sonraki kısım SPOILER bilgiler içeriyor olacak.