İngiliz yazar Helen Fielding’in yarattığı Bridget Jones karakteri birçoğumuzun hayatına 2001 yılında bir film uyarlamasıyla girmişti. Hayatını değiştirmek için harekete geçen 30’lu yaşlarındaki bu bekâr kadın, yolculuğu sırasında bizleri kimi zaman kahkahalara boğmuş kimi zaman da duygulandırmıştı. Devam filmleriyle hayatının farklı evrelerine tanık olduğumuz Bridget Jones bu defa son kez karşımıza çıkıyor. Hayatını dolu dolu yaşamaya karar veren bir Jones’un maceralarını izleyeceğimiz Bridget Jones: Onun İçin Çıldırıyor,14 Şubat itibariyle ülkemizde de vizyona girdi.
Hayatının erkeği Mark Darcy’yle evlenirken bıraktığımız Bridget Jones artık 50’li yaşlarında iki çocuk annesidir. Fakat Mark, iş nedeniyle gittiği Sudan’da bir patlamada hayatını kaybetmiş ve ölümünün ardından dört yıl geçmiştir. Bridget bu yas sürecinde televizyondaki işini bırakmış, kendisini Billy ve Mabel adındaki iki çocuğuyla ilgilenmeye adamıştır. Yakın dostları Jude, Shazzer ve Tom’un yanı sıra öldü zannedilen ama hayatta olduğu ortaya çıkan Daniel Cleaver, iş arkadaşı Miranda, annesi Pamela ve jinekoloğu Dr. Rawlings onun yeniden hayata ve tabii ki aşka dahil olması için sürekli baskı halindedir. Ve nihayet Bridget onların sözünü dinlemeye karar verir ve hayatının bu yeni bölümüne başlar. Televizyondaki işine geri döner ve bu arada parkta ilginç bir şekilde tanışmak zorunda kaldığı genç Roxster ile bir ilişkiye başlar. Peki iş, aile ve aşk hayatında bir denge sağlamaya çalışan Bridget’ı nasıl bir mücadele beklemektedir?
Bridget Jones karakterini belki de bu kadar sevmemizi sağlayan Renée Zellweger’ın yanı sıra bunca yıla uzanan hikâyesinde yer alan önemli karakterler de yine bu filmde karşımızda. Hugh Grant/Daniel Cleaver, Emma Thompson/Dr. Rawlings, Sally Phillips/Shazzer, Shirley Henderson/Jude, James Callis/Tom, Sarah Solemani/Miranda, Gemma Jones/Bridget’ın annesi ve azıcık da olsa Colin Firth/Mark Darcy ve Jim Broadbent/Bridget’ın babası rolleriyle hikâyenin bu son bölümüne geri dönüş yapıyorlar. Yeni karakterlere gelirsek… Bridget’ın çocuklarının eğitim gördüğü okulda elinden düdüğünü eksik etmeyen ve her şeyde mutlaka bir mantık arayan fen öğretmeni Bay Wallaker rolüne Chiwetel Ejiofor hayat veriyor. Bridget’ın hayatına ilginç bir şekilde giriş yapan genç ve yakışıklı Roxster rolünde Leo Woodall’ı izliyoruz. Bridget’ın iş hayatına atılmasıyla birlikte çocukların dadılığını üstlenen kusursuz Chloe rolünde Nico Parker yer almakta. Bridget’ın prodüktörlüğünü yaptığı programın sunucularından Talitha’yı Josette Simon canlandırıyor. Çocukları aynı okula giden ve önceliğin hep onlarda olmasını isteyen Nicolette rolünü Leila Farzad üstleniyor. Bridget’ın yan komşusu olan ve üç çocuğuyla bir nevi çıldırmış anne Rebecca rolünde ise kısacık bir performansla Isla Fisher’ı görüyoruz. Filmin senaryosu Jones karakterinin yaratıcısı İngiliz yazar Helen Fielding ile birlikte Dan Mazer ve Abi Morgan’ın elinden çıkmakta. Yönetmen koltuğunda ise House of Cards’dan Better Call Saul’a kadar birçok dizinin yönetmenliğini üstlenmiş ve ilk uzun metrajlı film yönetmenliğini To Leslie ile gerçekleştirmiş Michael Morris var. (Ki bu film de kendisinin ikinci uzun metrajı.)

Bridget Jones: Onun İçin Çıldırıyor, hüzünlü bir girişle başlıyor diyebiliriz. Mark Darcy ne yazık ki artık hayatta değil ve Bridget bu büyük üzüntüyle bireysel hayatını durdurmuş vaziyette. Çocuklarına karşı sonsuz sevgi ve ilginin dışında kendine dair hiçbir şey yok. Filmde de bahsedildiği üzere dünya üzerinde o kadar kelime var ama sevdiğiniz bir insanın kaybından sonra yaşadığınız o acıyı tarif edecek kelimeyi (veya kelimeleri) bulmak gerçekten çok zor. Herkes yaşadığı üzüntüyü farklı bir yas süreciyle atlatabiliyor veya atlatamıyor. Ama hayat öyle ya da böyle bir şekilde devam ediyor ve Bridget da nihayet devam kararını veriyor. Filmin bütününde Mark’ın ölümünün ardından ailenin yaşadıkları ve hissettikleri, izleyicinin duygularını sömürmeyecek bir anlatımla yer alıyor. Mesela Bridget ve çocukların Mark’ın doğum gününde ona yazdıkları mektupları birer balona bağlayıp gökyüzüne göndermeleri duygu yüklü sahnelerden biriydi. Sahne için seçilen kimi kamera açıları da o duyguyu gayet iyi yansıtmış.
Bridget’ın “hayata devam” kararıyla birlikte karşısına çıkan Roxster ve onunla birlikte yaşadıkları da filmin hem gülümseten hem de kışkırtıcı bölümleri arasında. Yakın plan çekimlerle birlikte sadece Bridget değil herkes onu arzulasın izlenimi veren bir dizi sahne izliyoruz. Özellikle Dinah Washington-Mad About the Boy’un eşliğinde havuza düşen köpeği kurtarışı filmin güzel sahnelerinden biri. Tabii Bridget’in flört radarına giren Bay Wallaker’ı da atlamamak gerekiyor. Kimseye iltimas geçmeyen, düzen ve mantık insanı, işinden başka bir şey düşünmeyen Bay Wallaker da zaman geçtikçe duygularını belli etmeyi başarıyor. Bu role hayat veren Chiwetel Ejiofor’un dört dörtlük bir performans sergilediğini de belirtmeden geçemeyeceğim.
Filmin en güzel detaylarından biri de hiç şüphesiz müzik seçimleri. David Bowie’nin Modern Love’ıyla yeni hayatının ilk gününe giriş yapması oldukça keyifliydi. Mad About the Boy yukarıda da belirttiğim gibi en güzel sahnelerden birinde yer alırken Fatboy Slim-Praise You, The Clash-Should I Stay Or Should I Go, George Ezra-Blame It On Me de dinleyeceklerimiz arasında. Filmin sonundaki Robbie Williams-Have You Met Miss Jones? ise hikâyenin bitişi için muhteşem bir seçim olmuş.

Neredeyse 25 yıldır hayatımızda bulunan Bridget’ın bu son macerasında önceki filmlere göndermeler de mevcut. En büyük kurtarıcı meşhur yüksek belli iç çamaşırı, Mark Darcy’yle bütünleşen geyikli kazağın oğlu Billy’de de olması sevimli detaylardı. Serinin belki en akılda kalıcı sahnesi olan, Bridget’in karlı bir akşamda Mark’ın peşinden gitmesi bu defa Bay Wallaker ile gözümüzde yeniden canlandı. Zaten filmin çoğumuzdaki en büyük etkisi o eski güzel zamanları yâd etmek olacak. Dostlukların değerli olduğu, insanların telefonlarıyla değil de birbirileriyle iletişim kurabildiği, bugüne göre daha güzel ve yalın olan o zamanları…
Her güzel şeyin bir sonu var. Ve sevdiğimiz Bridget Jones’un hikâyesi de bu filmle sona eriyor. Şu mutsuz zamanlarda en azından 1-2 saat her şeyi unutup biraz mutlu olmak istiyorsanız Bridget Jones: Onun İçin Çıldırıyor’u vakit kaybetmeden izleyin. Şimdiden herkese iyi seyirler.