K-Pop’un en önemli grubunun Amerika’yı ele geçirişinin kamera arkası…
***Dikkat! Bu yazı, Rolling Stone dergisinde yer alan “Inside BTS-mania: A Day in the Life of the K-Pop Superstars” isimli yazıdan çevrilmiştir.***
BTS bir dizi çok önemli TV programına katılmak için burada: havaalanından James Corden showa gidiyorlar, ertesi gün ise Jimmy Kimmel showa; ardındansa onların ABD’ye varışlarını Beatles’ın 1964’teki gelişleriyle karşılaştıracak Ellen Degeneres ile tanışacaklar. Ama aslında BTS; Google’ın en çok arananı olmalarını ve twitter etkileşimleri ile Guinness rekoru kırmalarını sağlayacak American Music Awards’da gerçekleştirecekleri “DNA” performansları için Amerika’dalar.
Grubun 23 yaşındaki ve tutkusu açıkça ortada olan lideri RM bu dikkat çeken seyahatlerini daha çok ‘büyük bir dalga üzerinde olan sörfçüler’e benzetioyr. Ancak ABD’ye varışlarının ertesi günü sabah 9’da grubun ruh hali daha çok “işte sıradan bir gün” gibi.
American Music Awards temsilcileri üyelerin otoparkta promosyon fotoğraflarını çektiği sırada, provaların yapıldığı stüdyoda bulunuyoruz. Rapper ve bir zamanların sokak dansı şampiyonu 23 yaşındaki (Bubbly ham) J-Hope kollarını açıp “Merhaba! AMAs! Whoa!” diye bağırarak içeri giriyor. Diğerleri, daha az “patırtı” ile ortamda bulunuyor, yine Seul’den gelmiş olan bir dizi stilistin üstlerini başlarını sırayla düzeltmelerini, asfaltın üzerinde dikilerek bekliyorlar.
Karşınızda bir kadın ayna tutarken çenesini tıraş eden 22 yaşındaki eski bir modern dans öğrencisi olan Jimin var; güzel ama bir o kadar da hınzır. Geçen sene ilk defa bir tarihi dramada rol alan bir diğer sanat okulu öğrencisi olan, büyük gözlü vokal, 21 yaşındaki V de mor-gri saçını düzelttirip ayrılıyor. Bir adam, kariyerine RM gibi underground rapçi olarak başlayan Suga’nın dişinden bir şeyi çıkarmak için bir kürdan kullanıyor. Sadık bir Justin Beaber fanı olan ve BTS’e 15 yaşında iken katılan, şimdi ise 20 yaşında olan ana vokal Jungkook’un gözüne eyeliner çekiliyor. Bu sırada, aktör olmayı amaçlayan ve inanılmaz yakışıklılığı sebebiyle yoldan geçerken bir ajans tarafından fark edilip işe alınan 25 yaşındaki vokal Jin, bu karmaşanın içerisinde sessizce geziniyor. Birlikte geldikleri ekip gerçekten devasa, 30’ların ortasında hesabı şaşırıyorum. Menajerler, basın mensupları, bir koreograf, bir masör, tercüman, kameralı insanlar, gülümsemeyen korumalar ve bir kaç kulaklıklı şoför var ortamda.
BTS şu anda kendi ülkelerinde yalnızca kendi rekorlarını kırmakla meşgul – video izlenme sayıları, albüm ön satışları ve müzik listelerindeki sıraları açısından – ve bu diğer ülkelere de yayılıyora benziyor.
The Chainsmokers’tan Andrew Taggart’ın yazdığı bir şarkının da yer aldığı son albümleri “Love Yourself: Her”, 73 ülkenin iTunes albüm listesinde ilk sıraya yerleşti ve BTS; listelerde ilk 40’a yerleşen Steve Aoki’nin remikslediği MIC Drop şarkıları ile Amerikan ana akımında kendine yer edinen ilk K-Pop grubu oldu.
İçlerinde bir sohbeti İngilizce olarak devam ettirebilen tek üye olan RM, “Bu zamanda, 2017’de, yaşadığımız için çok şanslıyız; bir tweet paylaştığımızda 30 farklı dile çevriliyor” diyor. Neredeyse tamamen Korece olmasına rağmen YouTube’da altyazıları bulunan ve Genius gibi siteler tarafından çevirilen grubun şarkı sözleri, uluslararası başarılarının en önemli sebeplerinden biri. BTS şarkılarında depresyon ve kaygı gibi konular ele alınmakta. Kadınların güçlenmesi ve farklı geçmişlerden gelen insanların kabulü gibi ilerici sosyal idealleri teşvik ediyorlar. Ve hatta (K-Pop yıldızlarına denildiği üzere) IDOL olmak için bırakmak zorunda kaldıkları daha az ticari kariyer hedeflerinin yarattığı huzursuzluğa bile değiniyorlar (şarkı sözlerinde).
BTS hayranları, bu günlerde Batı pop müzik dinleyicisi arasında özellikle talep gören grubun empati, dürüstlük ve bağımsızlık temalarından oldukça memnunlar.
Ayrıca BTS, mesajını belirlerken EDM, rap ve R&B pop gibi (Major Lazer, Justin Bieber, DNCE, Logic, Chainsmokers, Nick Jonas’ı düşünün) türlerden besleniyor ve ortaya (sıklıkla üyelerin kendileri tarafından yapılan) zarif ve modern şekilde üretilmiş, benzersiz bir iş çıkarıyor.
Fotoğraf çekiminin ardından, üyeler AMAs performansları için pratik yapmaya başlıyor. DNA’in açılış ıslığından itibaren, tek düşüncesi olan ama çok uzuvlu bir organizma halindeler. Normalde biraz somurttuğunu sandığımız Jin, etrafa dudak büzüyor ve eliyle hareketler yapıyor.” (Bu cümleyi pek anlamadım, muhtemelen Jin’in eliyle öpücük göndermesinden bahsediyor). Bir süre mekanda kalıp, etrafta takılıyorlar – Jimin, ikinci bir baletik dönüşün ardından Jungkook’un poposunu elliyor. 1 saat sonra, saat 10.40’ta, kana kana su içiyorlar ve üstlerinde kendi resimlerinin olduğu yelpazeler, sallamak için neredeyse tüm vücutlarını kullanan kadınlar tarafından serinletiliyorlar. Jin, bir sandalyede hemencecik uyuyakalıyor ama bir süre sonra dirseğini omzuna koymak isteyen masör tarafından uyandırılıyor, bu hareket kendisini ürkütüyor. Dakikalar sonra, V, bir menajer ağzının içindeki pamukçuğu tedavi etmeye çalışırken, ağzı kocaman açık, acı içinde inliyor. Daha sonra RM, jet-lagin ve sürekli koşuşturmanın sonucu olarak burnundaki kanlı bir mendil ile dans etmek zorunda kalacak. Soğuk burgerler ve patates kızartmasından oluşan erken öğle yemeği fazlasıyla yetersiz görünse de, coşkuyla yiyorlar.
Bangtan Boys‘un (Korece’de “Bulletproof Boy Scouts”) kısaltması olan BTS; RM’nin etrafında kurulmuş ve diğer üyeleri seçmeler yoluyla bulunmuş bir grup. BTS’i kuran şirket küçük bir firma olan BigHit. (BigHit’in sahibi şarkı sözü yazarı ve 3 büyük şirketten biri olan JYP’nin kurucu ortaklarından olup daha sonra oradan ayrılan “Hitman” Bang Si Hyuk). Ve BTS her ne kadar K-Pop’un yurtlarda birlikte yaşamayı ve sürekli eğitimi gerektiren zorlu sisteminden geçmiş olsa da; RM, BigHit’in onlara göreli sanatsal özgürlük sunduğunu söylüyor. K-pop fan servisinde benzersiz bir dönem açarak, BTS albümlerinin etrafında kendi mitolojilerini inşa ediyor – teması Hermann Hesse’nin 1919 tarihli bildungsromanı* Demian’dan gelen, geçen yıl ki Wings albümü gibi. Konsept şarkı sözlerinde, görsellerde ve videolarda görülüyor. (Bildungsroman: bu bir türmüş arkadaşlar. “Bir kişinin ergenlik/büyüme yıllarıyla veya manevi eğitimle ilgili bir roman” manasına geliyor.) Tüm bu alt metinlerin nasıl bir bütün oluşturacağı belirsiz, ancak Haruki Murakami ve Albert Camus gibi sert yazarlar okuyan RM’in konuya dahil olmasıyla, mümkün görünüyor.
RM “Kendi BTS bağlamımızı yapmaya çalışıyoruz” diyor ve ekliyor “Belki uzun zaman öncesinin romanlarından ilham almak riskli olabilir, ama bence karşılığını aldık.
Bu, hayranlarımız için bir hediye kutusu gibi, Amerikalı sanatçılarda kolaylıkla bulunamayacak bir şey. Bunun yerine, (tüm bunları ) Star Wars evrenine benzetiyor. Grubun en düşüncelere dalmış gibi görüneni Suga, çevirmen aracılığıyla ekliyor: “Kendi evreninizi yaratmanın en önemli kısmı genişletilebilir olması. Çünkü bizim kendi hayatlarımızdan ve ilgilerimizden besleniyor, (bu evreni) istediğimiz kadar genişletebiliriz ve yine de bizim için yabancı olmaz. Buna sahip olmak, anlatabileceğimiz hikayelerde ve yapabileceğimiz müzikte daha fazla çeşitlilik sağlıyor”. Peki kendilerini Kore Politikası hakkında yazabilecek kadar özgür hissediyorlar mı? RM, bunu çok kurnazca işledikleri bir şarkı üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Ancak Suga tedbirli; “konunun tehlikeli olduğunu, ancak sanılanın aksine bu tehlikenin henüz algısı tamamıyla olgunlaşmamış ve yazdıklarını (şarkı sözleri) yanlış anlayabilecek gençlerden kaynaklandığını” söylüyor. “Çatışmayı teşvik etmek” yerine anlayışı güçlendirmeye odaklanmayı tercih ettiğini ekliyor. Röportajın yarısına gelene dek, ARMY! diye bağırmak ve yeni birlikteliklere açık olduklarını söylemek dışında grubun geri kalan üyeleri sessiz. J-Hope’un da dediği gibi “Herhangi biriyle çalışmak, bizim için onurdur.
RM, grubun amacının, yeni rekorlar kırmaktansa kendi ülkelerinde çoğu zaman pek de teşvik edilmeyen “bireyselliği/özgünlüğü” desteklemek olduğunu söylüyor. “Özellikle Kore’de belli standartlar var: evlen, iyi bir üniversiteye git…” Peki bu mesajı nasıl yayacaklar? (RM) Gülümsüyor. “Daha iyi müzik ve çok daha iyi performanslarla”.
California, Chicago ve New Jersey’de biletlerin tamamının satıldığı konserlerin ardından, BTS 2018’de daha büyük bir Amerika turu hedefliyor. Şu anda, daha önce gelinmemiş bir noktadalar. PSY’ın aksine, onların buradaki başarıları yeni bir hit şarkıdan kaynaklanmıyor. BTS’in Amerikan listelerindeki yükselişi yükseliş zamanla oldu ve yavaşlama belirtisi de göstermiyor. Tamamen İngilizce bir albüm çıkarma fikrini geçmişte savuştursalar da, RM bu yıl İngilizce olarak Fall Out Boy ile bir remix, Wale ile de bir collab yaptı.
Saat 13: 30’da, Kimmel’e hazırlanmanın zamanı geliyor. BTS’i dans stüdyosundan giyinme odasına yakın koridora kadar takip ediyorum. Katlanır bir sehpanın üzerinde seçilmek üzere gümüş yüzük, gösterişli kolyeler ve sallantılı küpeler bulunuyor. Yerde ise pek çok farklı Puma… Saçlar yeniden yapılıp, kıyafetlere çeki düzen verildikten sonra, 4 (Cadillac) Escalade araca hiç yaygara çıkarmadan yerleşiyorlar.
Karavanımız Hollywood Bulvarından geçip, Kimmel’ın binasının ve açık hava sahnesinin olduğu sokağa açılan boşluğa dönünce onları görüyoruz: bizi gördüğünde “patlayan” binlerce BTS fanı. Saatlerdir orada bekliyor olmalılar.
Kimmel müzik yapımcısı Mac Burrus’un daha sonra söyleyeceği üzere, 5 genç tam 2 gece orada, sokakta, uyku tulumları içerisinde uyumuşlar.
Yeşil odada, sonunda biraz dinlenme zamanı (downtime?). Suga ve RM muz yiyorlar. Jin, Nintendo Switch’i ile oynuyor. Jungkook ve J-Hope uykulu bir şekilde kanepede birbirlerine yaslanıyorlar. V, yere uzanıp masözün boynunu düzeltmesine izin vermedikten sonra, koltuğa yerleşip Carpool Karoeke izlemeye başlıyor. Saat 4 civarında, yapımcılar bir skeç için bir kaç “ARMY annesini” içeri getiriyorlar; bu anneler kızları halen sırada beklerken BTS ile beraber yaptıkları görüntülü konuşma ile kızlarıyla dalga geçiyorlar.
Bu kızlar da en nihayetinde içeri geliyorlar ve onları kısa bir sohbet için alıkoyuyorum. İkisi de BTS’i YouTube’da keşfetmiş. 24 yaşındaki Adriana kendi kendine Korece öğreniyor, “yavaş ama emin” adımlarla, ki böylece çocukları kendi dillerinde anlayabilsin. 18 yaşındaki Rosa ise “Müzik söz konusu olunca, dilin bir engel olmadığı” konusunda ısrarlı.
Saat 18.20’de BTS sahneye çıkıyor. Sahne arkasına, diğer tarafta sanki çığlık atan gençlerle dolu bir roller-coaster var gibi sesler geliyor. Yaşlıca bir personel, yüzünde tuhaf bir sırıtışla söyleniyor, “Bu çılgınlık…”
Kenardan, BTS’in hayranlarının yüzlerini şekilden şekile sokan ve onları göz yaşına boğan 6 şarkılık performansını izliyorum. “Where are u now” benzeri şarkı “Save Me” sırasında kalabalık, üyelerin (gerçek) isimlerini inanılmaz ritmik bir şekilde söyledikleri K-Pop fanchante başlıyorlar. Müziği zorlukla duyabiliyorum, bu sebeple BTS’in ABD’li ya da İngiltereli herhangi bir grubun yapacağı gibi vokal destekli parçalar kullanmadığını performansın sonunda kavrayabiliyorum; onlar sürekli koreografilerine devam ederlerken şarkıların rap ve vokal kısımlarını da söylemeye devam ediyorlar.
Saat 19.00’da performans bittikten hemen sonra, göğüs inip kalkan, gözleri kocaman açılmış J-Hope izleyenlerin ve grup üyelerinin görüş açısından çıkarak kendini asfalt üzerine bırakıyor. 30 saniye sonra kendine gelip, yeşil odaya giden koridorda kaybolan diğer BTS üyelerine katılmak için acele ediyor. O (J-Hope) son köşeyi dönerken bir ses duyuluyor: “Aman Tanrım! J-Hope bana geri baktı!