Netflix’in Sandman evreninde geçen yeni fantastik serisi Dead Boy Detectives 25 Nisan’da yayınlandı. Dizinin ilk sezonu 8 bölümden oluşuyor ve Netflix henüz dizi için 2. sezon onayı vermedi. The Sandman evreninde geçiyor olmasına ve hatta bu diziden karakterler içermesine rağmen onun kadar karanlık ya da derinlikli olmayan Dead Boy Detectives, şu an için maalesef izleyiciler arasında pek de popülerlik kazanabilmiş değil.
Dead Boy Detectives: Konusu
Dead Boy Detectives gizemli olayları çözen hayalet dedektifler Edwin ve Charles’ın hikayesini anlatıyor. Doğumları arasında uzun yıllar olan Edwin ve Charles’ı, ölüm bir araya getirmiş. Cehennem ve Ölüm’den kaçmak dâhil olmak üzere birbirlerinden ayrılmamak için her şeyi yapan bu iki hayalet, dizide Crystal adındaki bir medyum ve arkadaşı Niko’nun yardımıyla ölümlüler diyarındaki gizemli doğaüstü olayları çözmeye çalışıyorlar.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Dead Boy Detectives İnceleme Videosu
İstersiniz önce biraz Dead Boy Detectives’in kökenine bakalım kısaca. Dead Boy Detectives aynı Sandman gibi, şahane yazar, çok sevgili Neil Gaiman tarafından yaratılmış karakterler. Edwin Paine ve Charles Rowland karakteriyle ilk kez Sandman’ın 1991 tarihli 25. sayısında tanışıyoruz. Daha sonra farklı sayılarda yeniden karşımıza çıkıyor karakterler ve 2001 yılında da kendi çizgi roman serilerine kavuşuyorlar.
2021’de ise Dead Boy Detective Agency, HBO Max’in Doom Patrol dizisinin “Dead Patrol” isimli 3. Sezon 3. Bölümünde görünüyorlar. Ve HBO Max, Dead Boy Detectives dizisi için de 8 bölümlük ilk sezon siparişini veriyor. Ancak proje daha sonra HBO’dan Netflix’e geçiyor ve Sandman evreninin bir parçası oluyor. İşte bu dizi de 25 Nisan’da Netflix’te yayınlandı.
Böyle bir spin-off seriyle Sandman evreninin genişletiliyor olması çok güzel, böylesi büyük ve kapsamlı bir evrenden başka hikayeler de anlatma fikri bence çok mantıklı. Ancak Dizi her ne kadar Sandman evreninin bir parçası olsa da, onun kadar derinlikli ya da ağır bir yapım değil. Bu dizide daha çok Young Adult izleyicisi hedeflenmiş.
Dizi oldukça hızlı bir şekilde başlıyor, özellikle ilk bölümde izleyiciye nefes alacak fırsat vermiyor. Hem karakterlere hem evrene hem de karakterlerimizin nasıl çalıştıklarına dair bir sürü bilgiyi üst üste paylaşıyor. Aslında tüm bu bilgileri, ters giden bir soruşturma içerisine serpmiş olmaları benim çok hoşuma gitti çünkü hikâyenin içerisine yedirmişler her şeyi. Ama bir saniye ekrandan gözlerinizi ayırsanız bir şeyler kaçırabiliyorsunuz o yüzden birkaç defa durdurup, geriye almamız gerekti izlerken.
Dead Boy Detectives, aynı Supernatural ve Angel dizileri gibi ilerliyor aslında. Edwin ve Charles doğa üstü olayları içeren vakaları alıp çözüyorlar. Ben açıkçası dizinin hikâye yapısını, hikâye kurgusunu çok beğendim. Normalde zaten Supernatural gibi ya da CSI gibi “case of the week” “haftanın vakası” tarzında ilerleyen dizileri severim, Dead Boy Detectives de aynen bu şekilde ilerliyor ve bu yapısı da bana izlerken büyük keyif verdi.
Her bölümde ayrı bir vakaya odaklanıyor olsalar da arkada devam eden farklı hikâye örgüleri de var, bu yüzden bölümler arası kopukluk söz konusu değil. Aksine, araştırdıkları olaylar öylesine güzel seçilmiş ki, her birinde karakterlerimize, karakterlerimizin geçmişine dair bir şeyler öğreniyoruz. Hep üstüne koyarak devam etmişler yani.
Mesela ilk bölümde aldıkları vaka ile Crystal ile tanışıyoruz, 2. Bölümde Niko dahil oluyor hikâyeye, 3. Bölümde araştırdıkları olay Charles’ın hayatıyla paralellikler gösteriyor, onun hakkında daha fazla şey öğreniyoruz… İşte bunun gibi şeylerden bahsediyorum. Dizinin senaryosunun çok özgün, çok farklı olduğunu söyleyemem ama bölümlerin kesinlikle çok başarılı şekilde kurgulandığını düşünüyorum.
Dead Boy Detectives: Oyuncular & Karakterler
Dizide ayrıca çok ilgi çekici karakterler de var. Pek çok farklı karaktere yer veriliyor ama ben dizinin hiç çok kalabalık olduğunu hissetmedim. George Rexstrew tarafından canlandırılan Edwin, 1900’lerin başında hayalet olmuş bir karakter, biraz o dönemin kafa yapasını taşımaya devam ediyor. Jayden Revri’nin canlandırdığı Charles Rowland ise 80’li yıllarda ölmüş ve hayalet olmuş. İkilinin ölümleri arasında 70 yıl olsa da birbirlerine gerçekten çok bağlılar ve pek çok açıdan birbirlerini tamamlıyorlar. Aralarına Kassius Nelson’ın canlandırdığı Crystal’ın dahil olması dengeleri biraz bozuyor elbette ama sonunda her şey yoluna giriyor. Ana ekipte en çok Edwin karakterini sevdim, mesafeli ve soğuk bir İngiliz beyefendisi olup hayalete dönüşüp dedektiflik yapıyor olma fikri çok hoşuma gitti.
Yalnız bence Charles ve Edwin karşıdan bakıldığına birbirine çok benziyor bazen hangisi hangisi ayırt etmek biraz zor gibi geldi bana. Belki çizgi romanlara sadık kalıp birini sarışın yapabilirlermiş. İkili arasında güzel bir kimya var evet ama neden yakın olduklarını, neden birbirleri için bu kadar kıymetli oldukları, bu işi neden birlikte yaptıklarını bölümler ilerledikçe öğreniyorsunuz.
Sanırım ana üçlü içinde en az sevdiğim karakter Crystal oldu, hatta kendisini bayağı antipatik buldum. Sürekli agresif, sürekli bağırıp çağırıyor. Azıcık spoiler olacak ama kendisinin ailesini arama konusundaki birdenbire ortaya çıkan isteği ve ısrarının çok fazla altını dolduramamışlar gibi geldi bana.
Niko dizinin en sempatik karakteri, kendisini sevmemek mümkün değil. Kasap Jenny de gerçekten çok ilginç bir karakter ki umarım gelecekte kendisini dizide daha fazla kullanırlar. Kedi Kral da ilginç bir karakterdi, içimden bir ses kendisini ileride yeniden göreceğiz diyor. Ve Supernatural’dan anımsanabilecek sevgili Ruth Connell’ın canlandırdığı Night Nurse karakteri de çok iyiydi bence. Bu arada öteki dünyanın işleyişi bir diğer Neil Gaiman dizisi Good Omens’ı anımsattı bana. Ağzı bozuk sürekli laf sokan cinler de benim dizide en eğlenceli bulduğum karakterler oldular, birkaç defa onların sahnelerinde kahkaha attım.
Diziye dair iki temel problemim var. İlki görüntü kalitesi, renk kullanımı ve efektler. Görsel efektler, muhtemelen bütçenin yetersizliği sebebiyle hiç iyi değil, bazı yerlerde çok daha kötü, bazı yerlerde çok daha iyi. Aslında keşke efektlere bu kadar bel bağlayacaklarına “The Case of the Devlin House” isimli 3. bölüm gibi bölümler çekselerdi daha çok. Ki bence bu bölüm dizinin en iyi bölümüydü zaten. Efektlere çok takılmıyorum ancak dizinin renklerinden, daha doğrusu renksizliğinden nefret ettim. Görüntü kalitesi de çok kötüydü bence, ekranda çerçeve şeklinde bir bulanıklık var, bazen bu bulanıklık neredeyse tüm ekrana yayılıyor. Bu durum da sanıyorum çekim yapılan kamerayla ilgiliymiş.
Ama ben cidden hem bulanık, hem de çamur gibi renkleri olan diziler izlemekten bıktım sevgili Netflix.
İkinci problemim de şu, dizide biraz gereksiz uzatılan iki konu olduğunu düşünüyorum. Cadı Esther’in hikayesi ve İblis David’in hikayesi. Bunları biraz daha kısa tutup, yine farklı farklı mevzulara odaklansalardı daha iyi olabilirdi bence.
Dead Boy Detectives: Son Söz
Benim Dead Boy Detectives için puanım 10 üzerinden 7. Eğer “Lockwood & Co.” ve “The Bastard Son & The Devil Himself” dizilerini sevdiyseniz bu diziyi de seversiniz diye düşünüyorum. Fakat seyir keyfi yüksek olsa da bence Dead Boy Detectives bu diziler kadar başarılı bir yapım maalesef değil.