Hazır bir sürü dizi tatildeyken, tam “İzleyecek dizi yok yahu!” diyenlere tavsiye etmelik bir dizi Once Upon a Time. Şimdi ilk sezonunun tamamını izlemiş biri olarak elimden geldiğince spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım bu diziyi. Önce konusundan, sonra oyuncularından, en son da dizinin niteliklerinden bahsedeceğim.
Dizinin adı, Once Upon a Time, Evvel Zaman İçinde gibi bir anlama sahip. Bir çeşit “masala giriş cümlesi”… Adının da anlattığı gibi konusu masallar. Basbayağı bildiğimiz masallar. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Cindrella, Kırmızı Başlıklı Kız, Pinokyo ve daha pek çok masal. Ama bu bildiğimiz masallar hiç bildiğimiz gibi değil. Hatta “öyle böyle değil”. En başta ana karakterimiz Emma (Jennifer Morrison) ile tanışıyoruz. Emma’nın yolu yıllar önce evlatlık verdiği oğlu Henry’nin (Jared Gilmore) onu bulmasıyla Storybrooke isimli kasabaya düşüyor. Bu kasabanın sakinleri tabi ki geçmiş hayatları hakkında hiçbir şey hatırlamayan masal kahramanları. Henry elindeki masal kitabının gerçek olduğuna ve kasabadaki insanların masal karakterleri olduğuna ve hatta üvey annesinin Kötü Cadı, öğretmeninin de Pamuk Prenses olduğuna inanıyor. Bütün masal kahramanlarını bu kasabaya hapseden ve onların mutlu sonlarını çalan lanetin kırılmasının tek yolunun Emma’yı ikna etmek olduğunu düşünüyor. Henry’nin haklı olduğunu biz ilk zaten bölümde anlıyoruz. Ama tabi bizim anlamamız durumu kurtarmaya yetmiyor.
Dizimizin karakterleri “gerçek dünyada” olsalar da masallardan çıkma oldukları için çok karakteristik özelliklere sahipler. Oyuncuların da bunu güzel yansıtabilmeleri çok önemli ve tek tek hepsinin bunu başarıyla yapabildiklerini düşünüyorum. Lana Parrilla‘nın canlandırdığı Kötü Kraliçe yada kasabadaki haliyle belediye başkanı Regina Mills en başarılı bulduğum karakterlerden biri. Regina ve diğer bazı karakterleri gördüğümüz anda “Bunu tanıyorum!” deyip hangi masal kahramanı olduğunu anlasak da bazılarını çözmek için bir hayli kafa patlatmak gerekiyor. Mesela Josh Dallas‘ın canlandırdığı David Nolan’ın tam bir beyaz atlı prens olması, fakat hikayeye sonradan dahil olan “yazar”ın -spoiler vermemek için gerçekten çok uğraşıyorum- kendini uzun süre “Kim lan bu?” diye izlettirmesi bu duruma şahane bir örnek olabilir.
Dizinin en öne çıkan özelliği sürükleyicilik…
Bence bir diziyi “izlenebilir” kılmanın yanı sıra “mutlaka izlenmeli” yapan şey sürükleyiciğili ve şaşırtıcılığıdır. Once Upon a Time bu konuda gerçekten güvenebileceğiniz bir dizi. Farklı masal kahramanlarını anlatırken bir yandan bu masalların kesiştiği noktaları, ve günümüzdeki yansımalarını gösteriyor. Merak unsuru had safhada. Masalları bildiğimiz hallerinden neredeyse hiç uzaklaştırmadan, eklenen alt metinler sayesinde, bambaşka bakış açıları ve bambaşka hikayeler yaratan neredeyse her bölüm “Vay be!” dedirten bir dizi.
Benim ilk 15 bölümünü bir günde izlediğim, sonra yeni bölümünü beklerken krizlere girmenin eşiğinden döndüğüm *biraz abartı şart* bu dizinin ilk sezonunu ikinci sezonu başlamadan (kesin tarihi olmamakla birlikte Eylül 2012) rahat rahat bitirebilir, bunu yaptığınız için çok memnun olabilirsiniz.
Şimdiden iyi seyirler.