Geçtiğimiz ay televizyonda şansını denemeye karar veren sinema oyuncularını incelediğimiz yazımıza bu ay kaldığı yerden devam ediyoruz. İyi bir oyuncu olmanın, iyi senaryonun ya da büyük prodüksiyonun dizinin başarılı olmasına her zaman yetmediği, dinamikleri sinema dünyasından oldukça farklı olan TV sektöründe şansını deneyenler kimler? Kimler başarılı oldu, kimler ise yanlış tercihlerde bulundu?
Belki siz onu Coen kardeşler ve Quentin Tarantino gibi sıra dışı yönetmenlerin sıra dışı filmlerinde canlandırdığı tuhaf karakterlerden tanıyorsunuz ama Steve Buscemi TV’de de en az sinema dünyasında olduğu kadar başarılı bir isim. Hem de sadece oyuncu değil, yönetmen kimliği ile de. Fargo, The Big Lebowski ve Reservoir Dogs gibi şahane filmlerde oyunculuk yeteneğini kanıtlamış olan Buscemi’nin, OZ, The Sopranos, 30 Rock ve Nurse Jackie gibi başarılı dizilerde ise yönetmenlik deneyimleri bulunuyor. The Sopranos ve 30 Rock dizilerinde kısa süreli konuk oyunculuk yapan Buscemi, son üç yıldır ise son zamanların en iyi dram dizilerinden biri kabul edilen “Boardwalk Empire“da başrolde yer alıyor ki kendisi 2011 yılında bu dizideki performansı ile en iyi erkek oyuncu Golden Globe’unu kazandı.
Sean Bean hem sinemada hem de TV’de iki muhteşem kitap uyarlamasında yer almış (karakterleri her ne kadar uzun yaşamamış olsa da) çok şanslı bir adam. The Lord of the Rings’de Boromir karakterini canlandıran Sean Bean, A Song of Ice and Fire isimli fantastik kitap serisinin TV uyarlaması olan“Game of Thrones”un ilk sezonunda ise Eddard Stark karakterini canlandırdı. The Lord of the Rings nasıl sinema dünyasında çok önemli bir yere sahipse, Game of Thrones’ta aynı derecede büyük bir öneme sahip TV’de; en büyük, en kapsamlı, en çok para ve emek harcanan işlerden biri; belki de TV’nin en büyük prodüksiyonlarından, en kaliteli işlerinden. (Bu kadar başarılı iki yapımda yer almak herkese nasip olmaz, kendisini kıskanıyoruz.)
Deneyimli oyuncu Gabriel Byrne, 3 sezon boyunca HBO’nun sıradışı dramı “In Treatment”da kendisi de bazı problemlere sahip bir psikoloğu canlandırdı. “Sıradışı” diyoruz çünkü In Treatment TV için seyirciyi oldukça zorlayan bir yapımdı, neredeyse tek mekanda geçen ve daha çok diyaloglar ile karakter derinliğine dayanan dizide her bölüm Dr. Paul Weston’ın bir hastasıyla yaptığı terapi seansına tanık oluyorduk. Bir sezon boyunca dört hasta ile karşılaştığımız dizide tüm karakterleri zamanla, yavaş yavaş tanıdık. In Treatment çok kaliteli bir dizi olmasına rağmen ortalama Amerikan izlyecisini tatmin edecek niteliklere sahip olmadığından (peh!) dizi 3. Sezonun ardından iptal edildi. Yine de In Treatment’ın Gabriel Byrne’ın ne kadar da iyi bir oyuncu olduğunu defalarca kanıtlamasına olanak veren bir yapım olduğu bir gerçek.
Peki ya hatalı kararlar?
Elbette TV’de şansını deneyen her sinema oyuncusu doğru yapımları tercih edemeyebiliyor, arada büyük hayal kırıklıkları da yaşanabiliyor. Örneğin sinemanın iki önemli ismini; Dustin Hoffman ve Nick Nolte’u bir araya getiren Luck’ın ömrü maalesef 10 bölüm oldu. At yarışı dünyasını konu alan diziden çok şey bekleniyordu, hatta dizi 2.sezon onayını bile almıştı ancak çekimler sırasında ölen 3 atın PETA ve diğer hayvanseverlerin tepkisini çekmesi ve düşük reytingler dizinin apar topar iptaline sebep oldu. Yani bir dizi 2 Oscar ödüllü Dustin Hoffman’a rağmen başarılı olamayabiliyor.
Bir diğer hayal kırıklığını da Christina Ricci’nin başrolünde olduğu dönem dizisi Pan Am ile yaşadık. 10 yaşından beri pek çok filmde rol alan “arıza” oyuncu Christina Ricci’nin TV’de de konuk oyunculuk deneyimleri olmuştu; örneğin Ally McBeal ve Grey’s Anatomy. 60’lı yıllarda bir statü sembolü olan havayolu şirketi Pan Am’de çalışan hostesler ile pilotlar arasındaki ilişkiyi dönemin sosyo-politik atmosferini fona alarak anlatan Pan Am aslında kötü bir yapım değildi ama maalesef “tutmadı” (belkide Mad Men’in gölgesinde kaldı). Dizi iptal edildi, 14. Bölümünde apar topar bir final yaparak ekranlara veda etti.
Ve son olarak 1 değil tam 3 yanlış karar vermiş olan Christian Slater’dan bahsetmek istiyorum. Sinemadaki başarısı tartışmaya açık olan oyuncu çeşitli dizilere konuk olarak başladığı TV deneyimine My Own Worst Enemy isimli yapımda başrol oynayarak devam etti. My Own Worst Enemy dizisinin ömrü 9 bölüm sürdü. 2. Şansını The Forgotten ile deneyen aktör bu sefer 17 bölüm de olsa ekranda kalmayı başardı ama sonuçta bu dizi de iptal edildi. Son olarak geçen yıl Breaking In’de yer aldı Slater. 2011 Nisan’da yayınlanmaya başlayan dizi, Mayıs ayında iptal edildi. Sonra iptali geri alınan Breaking In Mart 2012’de 2.sezonu ile ekranlara dönüp Nisan ayında –yine- iptal edilince farklı şekilde bir başarıya sahip oldu J
Başlarken de belirttiğimiz üzere, Televizyon dünyasının dinamikleri sinemaya göre çok farklı, biraz daha ön görülemez ve şaşırtıcı. Ancak ben yakın zamanda daha çok sinema yıldızını TV dizilerinde göreceğimize dair –hoş bir- hissiyata kapılıyorum.
***DİKKAT! Bu yazı ilk olarak Cine Dergi‘nin Aralık sayısında (54.Sayı) yayınlanmıştır!***