Bütün bir yıl boyunca sabırsızlıkla beklediğimiz True Blood -nihayet- 5. sezon finalini yaptı. Son bölüme şöyle bir değinecek olursak; daha önceden yapımcıların da söylediği gibi fazlasıyla kan gördük diyebiliriz.
Bölümün ilk kurbanı Russell Edgington (Denis O’Hare) oldu. Bir sezonluk aranın ardından yeniden arz-ı endam edip ortalığı birbirine katan Russell’ın, bölümün ilk dakikalarında Eric (Alexander Skarsgård) tarafından öldürülmesi biraz ani oldu diyebiliriz. Emma’yı kurtarmak için şekil değiştirerek Otorite’nin içine sızmayı başaran Sam (Sam Trammell) ve Luna (Janina Gavankar), bu zor görevin üstesinden gelebildiler. Gerçi bu kurtarma operasyonu Luna’nın hayatına mal oldu mu onu da sanırım önümüzdeki sezon öğrenme fırsatı bulacağız. Bu arada Sam’in şansölyelerden Rosalyn’i (Carolyn Hennesy) öldürme sahnesi de bölümün en ilginç ve komik sahnelerinden biriydi. Yakışıklı kurt adamımız Alcide (Joe Manganiello), babasının verdiği vampir kanıyla büyük rakibi J.D.’yi öldürerek sonunda sürü lideri unvanını kazandı. Kasabanın şerifi Andy Bellefleur’un (Chris Bauer) peri Maurice’le yaşadığı yasak ilişki ise kendisini 4 tane peri-kız babası yaptı. Bebeklerin doğumu da yine son bölümün en ilginç sahnelerinden biriydi.
Eric, Nora (Lucy Griffiths), Tara (Rutina Wesley), Sookie (Anna Paquin) ve Jason (Ryan Kwanten) güçlerini birleştirerek Otorite’nin içine sızmayı başaran ikinci ekip oldu. Birçok görevliyi yok ederek Jessica (Deborah Ann Woll) ve Pam’i (Kristin Bauer van Straten) kurtarmayı başardılar. Tabii bu kurtarma Pam ve Tara arasındaki yeni bir ilişkinin de başlangıcı oldu. Jessica’nın Jason’a ilan-ı aşk etmesi ise ne yazık ki Jason’ın vampirlere duyduğu kin ve nefretin bir damlacık olsun azalmasına yardımcı olmadı.
Son olarak Lilith çılgınlığı yüzünden bambaşka bir kişiliğe bürünen Bill, hayatta kalan son şansölye Salome’yi de Lilith’in kanı uğruna yok etti. Eric ve Sookie her ne kadar kendisini ikna etmek için uğraştılarsa da ne yazık ki Bill kendi bildiğinden vazgeçmeyip Lilith’in kanını son damlasına kadar içti. İşte o sahne hepimizin nefesini kesti diyebiliriz. Kanı içtikten sonra ölerek hepimize 2-3 saniye şok yaşatan Bill, Lilith’in kanıyla yeniden doğdu. Tabii Bill’in bu yeni hali önümüzdeki sezon bayağı bir tehlike saçacak gibi gözüküyor.
Aslında bu sezonun dizinin hayranlarını çok da tatmin ettiği söylenemez. Russell Edgington’ın tekrar diriltilmesi birçok kişinin başını ağrıtacak diye düşünüyorduk. Fakat ne yazık ki bizlerde 3. sezonda izlediğimiz o güçlü Russell’ın etkisini yaratamadı. Uzun zamandan beri bahsi geçen otoritenin ve şansölyelerin ortaya çıkmaları ve yok olmaları da sadece bir sezon sürdü.
Otoritenin başındaki isim Roman’ın (Christopher Meloni) diziye erken şekilde veda etmesi biraz beklenmedik bir durumdu. Hell On Wheels’ın İsveçlisi Christopher Heyerdahl ile Spartacus’un efsanevi Doctore’sine hayat veren Peter Mensah’ın şansölyeler olarak karşımıza çıkması gerçekten sezonun en güzel yanlarından biriydi. Fakat iki karakterin de bu kadar basit bir şekilde harcanmaması gerekiyordu.
Dizinin sevilen karakterlerinden Alcide (Joe Manganiello) de bu sezon sönük kalan isimler arasında yer aldı. Umarız sürü lideri olması kendisini önümüzdeki sezon daha etkin karakterlerden biri haline getirir. Sezonun ilk başlarında içine giren şeytan yüzünden iki kişilikli karaktere bürünüp bize değişik olaylar yaşatacağını düşündüğümüz Lafayette (Nelsan Ellis) de ne yazık ki bizi bu sezon hayal kırıklığına uğrattı.
Bu arada Sookie’nin kardeşi Jason’ın da sürekli bir kişilik çatışması yaşaması da dizinin sıkan konularından biri oldu. Sezonun en anlamsız olayıysa kesinlikle “ifrit” ti diyebiliriz. Şerifin kuzeni, Arlene’nin (Carrie Preston) sevgili eşi Terry Bellefleur’un (Todd Lowe) asker arkadaşı olan Patrick’in ortaya çıkması, ikisinin bir ifrit peşinde koşturmaları, sonrasında da Patrick’in ölümüyle ifritin son bulması araya sıkıştırılmış gereksiz olaylardan biri olarak zihnimizde yer edindi.
Peki, önümüzdeki sezon bizi neler bekliyor dersiniz? Lilith’in görünümüne bürünen yeni Bill neler yapacak? Sookie’nin peşine düşen Warlow kimin nesidir? Eric yine hangi kahramanlıklara imza atacak? Bunların hepsini öğrenmek için ne yazık ki 2013’ün Haziran ayına kadar beklemek zorunda kalacağız 🙂