Benim gibi çok dizi izliyorsanız, dizileri izlemek kadar onlar ile ilgili okumak ve yazmak için de vakit harcıyorsanız bir yerden sonra beğeni eşiğiniz – maaalesef ki – oldukça yükseliyor. Arada kaçamaklar yapıyor olsanız da (Hani “Guilty Pleasure” dedikleri kavram) daha çok gerçekten “iyi” olduğunu düşündüğünüz işleri izlemek için vakit ayırmaya başlıyorsunuz.
Bu yaz dizi dünyası açısından oldukça verimli bir yazdı. Büyük beklenti içinde olduğum bazı yeni projeler beni hayal kırıklığına uğratmış olsa da, hakkında kulaktan dolma 1-2 bilgiden başka hiç bir fikrimin olmadığı diğerleri şaşırtıcı derecede beğenimi kazandı. Dediğim gibi, verimli bir yaz oldu: The Strain, The Last Ship, The Leftovers, Dominion, Extant, Outlander, You’re The Worst, Finding Carter… The Strain ve Extant özellikle beklediğim dizilerdi. Üzülerek söylemeliyim ki Extant verdiğim tüm şanslara rağmen tam bir fiyasko. The Strain ise 3. bölümden sonra açılan ama vasat bölümleri iyi bölümlerinden daha fazla olan ortalamanın az üstünde bir dizi. Bu yazıda detaylandıracağım Outlander haricinde hakkında az bilgiye sahip olduğumdan herhangi bir beklentimin olmadığı The Leftovers ve You’re the Worst ise şaşırtıcı derecede başarılı olanlar.
Bildiğiniz üzere her ay o ay içerisinde yayınlanmaya başlayacak yeni dizileri özetlediğimiz bir liste hazırlıyoruz. Outlander ile de böyle tanıştım. (İlgili yazı şurada.) Sinopsis ilgimi çekince ilk bölümü izlemeye karar verdim ve Bam! İzlemeye devam etmemek imkansızdı. Bir defa her türlü Birleşik Krallık kültürüne ilgi duyan benim için İskoçya’da ve 1700’lü yıllarda geçen bir dizi bulunmaz bir nimet. Diğer taraftan dizinin açılış jeneriği öylesine iyi ki, diziye şans vermemek imkansız.
Outlander Opening
Diana Gabaldon‘ın 20 yıllık bir geçmişi olan “Outlander” kitap serinin ilk kitabı Outlander‘dan uyarlanan dizi, inanılmaz büyük bir hayran kitlesi tarafından oldukça uzun yıllardır beklenen bir proje. Tarihi, Romantik, Bilim Kurgu gibi türleri harmanlayan seride yer alan kitaplar Outlander (1991), Dragonfly in Amber (1992), Voyager (1993), Drums of Autumn (1996), The Fiery Cross (2001), A Breath of Snow and Ashes (2005), An Echo in the Bone (2009) ve Written in My Own Heart’s Blood (2014) şeklinde. (İlk altı kitabın Türkçe çevirileri de bulunuyor.) Dizimiz Outlander serinin aynı isimli ilk kitabında yaşananları konu alıyor; Game of Thrones ile benzer şekilde Outlander da -mümkün olduğunca- bir kitap bir sezon olacak şekilde ilerleyecek.
Claire Randall ve eşi Frank, 2. Dünya Savaşı sebebiyle uzun yıllar ayrı kalırlar ve sonunda savaş bitip de birbirlerine kavuştuklarında ikinci bir balayı için İskoçya’nın Inverness şehrine giderler. Claire 2. Dünya Savaşı’nda görev yapmış cesur bir hemşiredir; aynı zamanda özgürlüğüne düşkün, biraz da ağzı bozuk modern bir kadındır. Oxford’da Tarih Profesörü olan Frank ise ailesinin tarihi ile yakından ilgilenmektedir ve üzerinde çalışmaktan en keyif aldığı şey de gidebildiği kadar derinlere gidip aile soy ağacını oluşturmaktır. Bu tatil sırasında Claire gizemli bir şekilde kendini neredeyse 200 yıl öncesinde; 1743 yılında bulur. Ve bir anda kendisini bu alışık olmadığı gelişmemiş dünyada Jakobit ayaklanmasının hemen öncesinde, İskoç’lar ve İngiliz’ler arasındaki çekişmenin arasında bulacaktır. Hayatta kalmak için Jamie isimli bir İskoç savaşçı ile evlenmek zorunda bırakılacak olan Claire umutsuzca geriye dönmek istediği kocası Frank ve kendisine büyük bir tutku ile bağlı olan Jamie arasında kalacaktır. O artık eve, kendi hayatına ve kültürüne dönüp dönemeyeceğini bilmeyen, bu uzak kültüre uyum sağlamaya çalışan bir “Yabancı”dır.
Dizide Claire Randall karakterini İrlandalı oyuncu Caitriona Balfe, Claire’in kocası Frank’i ve Frank’in atası dizimizin kötü adamı Black Jack Randall’ı ise Game of Thrones’da Edmure Tully karakterini de canlandırmış olan İngiliz oyuncu Tobias Menzies, herkesin kimin canlandıracağını merakla beklediği İskoç savaşçı Jamie’yi ise kendisi de bir İskoç olan Sam Heughan canlandırıyor. Kadroda yer alan diğer isimler ise şu şekilde; Graham McTavish (Dougal MacKenzie), Duncan Lacroix (Murtagh Fraser), Grant O’Rourke (Rupert MacKenzie), Stephen Walters (Angus Mhor ), Nell Hudson (Laoghaire MacKenzie), Gary Lewis (Colum MacKenzie), Lotte Verbeek (Geillis Duncan) ve Annette Badland (Mrs. Fitzgibbons)
Böylesine büyük bir hayran kitlesine sahip ve oldukça detaylı bir hikayeyi ekrana uyarlamak gerçekten zor bir iş. Öyle ki Diana Gabaldon’un röportajlarında belirttiği üzere yıllardır hikayenin film uyarlamasını yapmak için uğraşan pek çok senaryo yazarı olmuş. “Tabi ki başaramadılar” diyor Gabaldon. Daha sonra projeyi karısı da Outlander kitap serisinin hayranı olan, Battlestar Galactica gibi muhteşem bir bilim kurgu şaheserinin ardındaki isim Ronald D. Moore ele almış. Gabaldon dizi uyarlamasının pilot bölüm senaryosunu okumuş ve okudukları için “İlk defa alıp bir an önce yakıp yok etmek istemediğim bir senaryo okudum” diyor. Gabaldon kitabının yayın haklarını konusunda oldukça hassas davranan bir yazar. Diğer pek çok kitap uyarlamasının başına gelenleri kendisi de deneyimlemek istemediğinden projeye birebir dahil olmadan kimseye izin vermemiş bu uyarlamayı yapma konusunda. Sonuç olarak “Outlander”da Gabaldon Moore’a danışmanlık yapıyor ve yazılan senaryoları önce onun beğenmesi gerekiyor. Ortaya çıkan iş gerçekten şaşırtıcı derecede orijinal metine bağlı. Kurguda farklılıklar olsa dahi çoğu zaman diyaloglar bile birebir kullanılmış.
Outlander – New Series – STARZ
Outlander – First Look Trailer – STARZ
Starz kanalında yayınlanan Outlander (aynı HBO’da yayınlanan Game of Thrones’da olduğu gibi) ne şiddet sahnelerinde ne de seks sahnelerinde hiç çekingen davranmıyor. Ronald D. Moore kitabı olduğu gibi yansıtma konusunda gerçekten iddialı. Hatta önce diziyi izleyip, sonra kitabı okumaya başlayan biri olarak şunu da söyleyebilirim affınıza sığınarak; dizi anlatılan hikayeye daha fazla derinlik katmış ve ekrandaki anlatım daha epik.
Outlander bugüne dek izlediğim kitaba en bağlı kalınan dizi uyarlaması çalışması. Her ne kadar zamanda yolculuk gibi bir bilim kurgu öğesine sahip olsa da aslında pek çok tarihi gerçeğe arkasını dayamış gerçekçi bir hikaye. Dizinin gerçekten İskoçya‘da çekiliyor olması “İskoçya”yı hikayenin karakterlerinden biri haline getiriyor ve unutulmaya yüz tutmuş bir kültürü de bizlere tanıtma görevi üstleniyor. Sürekli bir entrika ve aksiyon beklentisi içerisinde olan günümüz izleyicisi için başlarda sıkıcı gelebilecek Outlander epik hikaye anlatımı, kalbimize dokunan romantizmi ve alıştığımızın çok çok üstünde oyunculuklarıyla bu yılın en iyi dizilerinden biri kesinlikle. (Örneğin The Garrison Commander bölümünün neredeyse yarısı Claire ve Black Jack Randall’ın masa başında yaptığı konuşmaya ayrılmış. Bu bölümde Tobias Menzies kadar Caitriona Balfe ve Sam Heughan’nın oyunculukları da gerçekten çok iyi.)
16 bölüm olarak planlanan ilk sezon ikiye bölünmüş şekilde yayınlanacak; Outlander gelecek hafta izleyeceğimiz “Both Sides Now” isimli 8. bölümün ardından uzun bir ara verecek ve 1. sezonun kalan sekiz bölümü 2015 yılının başlarında izleyebileceğiz. Önceden böyle uzun bir ara verme planı yokmuş ama mevsim geçişlerini yakalamak adına böyle bir karar verilmiş. Dizinin İskoçya’da çekildiği ve İskoçya’daki zorlu hava şartları düşünüldüğünde çok da kızamayacağımız bir karar bu. Dizinin şimdiden 2. sezon onayını aldığını da ekleyelim.
Uzun soluklu olacağa benzeyen bir yolculuğun başındayken size ısrarla tavsiye ediyorum ki Outlander’ı bir an önce izleyin ve sevin. Hikaye çok iyi, oyunculuklar çok iyi, prodüksiyon çok iyi, müzikler çok iyi, gelecekte neler olacağını merak etmemek imkansız ve Ronald D. Moore’un varlığı güven verici. Diziyi beğenmemek için tek bir sebep bile bulamıyorum…