Son yılların en önemli ve bir o kadar da tartışmalı gelişmelerinden yapay zekâ bu defa sürükleyici, gerilimli ve dramı da eksik olmayan bir hikâyenin merkezine oturuyor. Yönetmenliğini Gareth Edwards’ın üstlendiği, başrollerinde John David Washington, Gemma Chan, Ken Watanabe ve Madeleine Yuna Voyles’un yer aldığı Yaratıcı, 29 Eylül’den itibaren ülkemizde vizyona giriyor.
The Creator/Yaratıcı: Konusu
Yapay zekâ, çok önceleri insanlığın hayatına girmiş ve vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Fakat bir gün Los Angeles’ta bir nükleer felaketin yaşanması ABD’nin yapay zekâyı yasaklaması ve buna karşı savaş açmasına neden olur. ABD ve müttefiklerinin aksine Yeni Asya ülkeleri yapay zekâya sadık kalarak simülant olarak adlandırılan makineleri hayatlarının ve kültürlerinin bir parçası haline getirmiştir. Fakat Amerika kararlıdır, bir şekilde yapay zekâyı yeryüzünden kaldıracaktır. Hatta bu amaç uğruna uzun yıllar süren çalışmaların ardından Nomad adında bir imha gemisi bile üretmiştir. Ve yıl 2065. Nomad’in saldırılarından birine eski özel kuvvetler ajanı Joshua ve hamile eşi Maya da denk gelir. Joshua, özel birliklerle Los Angeles’a geri dönmüş, ayrı düştüğü eşi Maya’nın ise hayatta kalıp kalmadığı belli değildir. Aradan beş yıl daha geçer. Joshua günlerini simülantları imha ederek geçirir. Ve tabii ki eşinin özlemiyle… Fakat General Edwards ve Albay Howell’ın ziyareti bitik hayatına bir umut olmayı sağlar. Nimatra –yapay zekânın yaratıcısı hatta bir nevi tanrısı-, Nomad’e büyük tehdit oluşturan gizemli bir silah geliştirmiştir. Joshua’nın da bu silahı bulma ve yok etme görevinde yer almasını isterler. Hissizleşmiş Joshua, eşinin yaşadığına dair bir kanıt görünce bu görevde yer almaya karar verir. Ve ekip nihayet baskını gerçekleştirir. Fakat yok edilmesi gereken gizemli silahın yapay zekâdan üretilen küçük bir kız çocuk simülantı olduğu ortaya çıkar. Joshua, Alphie adını verdiği bu küçük ama güçlü simülantla birlikte Nimatra’yı bulma yolculuğuna çıkar.
Filmde Joshua rolüne John David Washington hayat verirken, Maya rolünde Gemma Chan’i izliyoruz. Hikâyenin en etkileyici karakteri Alphie’yi ise Madeleine Yuna Voyles canlandırmakta. Bir simülant olmasına rağmen Joshua’nın ‘kardeşim’ diye nitelendirdiği Harun rolünü Ken Watanabe üstleniyor. Görev uğruna her şeyi yapmayı kafasına koymuş Albay Howell rolünde her zamanki gibi başarılı bir performansla Allison Janney yer almakta. Nimatra’nın peşindeki yolculukta Joshua’ya yardım etmeye çalışan arkadaşı Drew rolünde Sturgill Simpson, General Andrews rolünde ise Ralph Ineson’ı izliyoruz. Gareth Edwards filmin hem yönetmenliğini üstlenirken hem de kendisine ait olan bu hikâyeyi Chris Weitz ile birlikte bir senaryoya dönüştürmüş. Filmin müzikleri ise Hans Zimmer’e ait.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, film baştan sona izleyicilere muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Bunun nedeni ise yönetmen Edwards’ın görsel efektlerle yaratılan mekânlar yerine mümkün olduğunca doğal mekânlar tercih etmesi. Ve bu da bilimkurgu hikâyesini daha gerçekçi bir hale sokuyor. (Filmin çekimlerinin çoğunlukla Tayland’da yapıldığını da belirtelim.) Kullanılan görsel efektler ise neredeyse kusursuza yakın diyebilirim. Tempo oldukça yüksek, baskın ve patlama sahnelerini nefesinizi tutarak izleyeceksiniz. Zaten filmin belki de en önemli simgelerinden biri olan Nomad gemisi ortaya çıkıyorsa anlayın ki bir aksiyon mutlaka yaklaşıyor. Dramatik sahnelerin de yer aldığı filmde Joshua ve Alphie arasında oluşan bağ izleyen herkese duygusallık yaşatacaktır. Sonuçta yapay zekâ olsa da karşısındaki bir çocuk ve Joshua yaşanan bazı durumları onun kötü hissetmemesi adına farklı bir şekilde anlatmaya çalışıyor. İşte bu da bir zamanlar “onların duyguları yok sadece makineden ibaret” düşüncesine sahip Joshua’nın değişimini göstermekte. Hikâye alışılagelmiş ve tahmin edilebilir bir yöne doğru ilerlese de sonlara doğru heyecanı ve dramı aynı anda hissetmek mümkün.
Yaratıcı’da yapay zekânın ortaya çıkardığı simülantların yanı sıra gelişen teknolojinin sunduğu imkânlar da dikkat çekici. Hayatını kaybetmiş bir insanla kısa bir süreliğine de olsa iletişim kurulabilmesi, insanlarının suretlerini yapay zekâya bağışlaması ve bu da kendilerinin birçok kopyasının üretilebilmesini sağlaması, acaba ileriki bir gelecekte bunlar gerçekleşebilir mi, gerçekleşirse iyi mi yoksa kötü mü olur diye düşündürmeden edemiyor. Ve bir de hayvanlar… Hikâyedeki evrenin hiç kuşkusuz en adil ve yardımsever varlıkları onlar ve bunu da filmde bir-iki kez görme şansınız oluyor. Yönetmen Edwards burada bir alt metin barındırıyor mu bilemem ama ben kendimce bu alt metni almış bulunmaktayım.
The Creator/Yaratıcı: Konusu
Temposu yüksek ve gerçekliğe yakın bir bilimkurgu hikâyesi izlemek isteyenler arasındaysanız Yaratıcı’yı kesinlikle gözden kaçırmayın. Hatta paranıza kıyın ve mutlaka IMAX imkânı sunan bir sinema salonunda bu deneyimi yaşayın. IMDb puanı şimdlik 7.3 olan filme benim puanım 7.5. Şimdiden herkese keyifli seyirler.