Babil: 1920’lerin Hollywood’unu Bir de Damien Chazelle’den İzleyin

991
Margot Robbie plays Nellie LaRoy in Babylon from Paramount Pictures.

1920’lerin sinema dünyasına bir yolculuk yapmaya ne dersiniz? Hemen hemen her şeyde aşırılığın başrolde olduğu Hollywood’un o parıltılı zamanları Oscar ödüllü yönetmen Damien Chazelle’in Babil filminde hayat buluyor.

1926 yılı, Los Angeles. Meksika kökenli Manuel “Manny” Torres, Kinoscope Stüdyoları’nın patronu Don Wallach’ın evinde gerçekleşecek şaşalı partisine bir fil getirmeye çalışmaktadır. Zorlu ve rüşvetli bir yolculuğun ardından Manny görevi başarıyla tamamlar. Tabii gece uzun ve oldukça hareketli… Neredeyse tüm film piyasasının akın ettiği partide uyuşturucunun, alkolün ve seksin hiçbir sınırı yok. İşte bu çılgın akşamda yerini almak isteyenlerden biri de yıldız olma hayalleri için her şeyi göze alan Nellie LaRoy’dur. Her türlü olumsuz durumu toparlamaya çalışan Manny, Nellie’ye de adeta bir kurtarıcı gibi yetişerek partiye girmesini sağlar. Nellie bir sinema yıldızı olmak isterken, Manny’nin en büyük isteği ise bir film setini görmektir. Bu arada partiye sessiz film döneminin en popüler yıldızı Jack Conrad de giriş yapar. Sidney Palmer’ın eşsiz trompeti ve Leydi Fay Zhu’nun baştan çıkarıcı şovuyla gece devam ederken sabahın ilk ışıklarında Nellie ve Manny’nin istekleri de gerçekleşmiş olur. Nellie, partide aşırı dozdan hastaneye götürülen Jane’in rolünü alırken, Manny de evine kadar eşlik ettiği Jack Conrad sayesinde bir film setine adımını atar. Nellie’nin ilk rolü ve Manny’nin ilk film seti ikisinin de hayatlarını değiştirmeye başlar.

Diego Calva plays Manny Torres and Brad Pitt plays Jack Conrad in Babylon from Paramount Pictures.

Filmde 20’lerin popüler sinema yıldızı Jack Conrad rolüne Brad Pitt hayat veriyor. Bazı oyuncular yıllar geçse de ne fiziğinden ne oyunculuğundan ödün vermez ya, işte Brad Pitt bunun örneklerinden. Bakışı, duruşu, ses tonu ve oyunculuğuyla filmde görünmeye başladığı andan itibaren etkisi altına girmemek mümkün değil. Sinema yıldızı adayı Nellie LaRoy rolünde ise Margot Robbie’yi izliyoruz. Robbie, inişler ve çıkışlar yaşayan çılgın Nellie rolünü hakkıyla veriyor. (Bu arada Pitt ve Robbie’nin filmde karşı karşıya geldikleri tek bir sahne var, o da bir ev partisi. Hatta Robbie’nin senaryoda olmadığı halde Pitt’i öpme sahnesi eklettiği de gündemi meşgul eden konulardan biri oldu.)

İş bitiriciliğiyle herkesin gönlünü kazanan ve Hollywood’da kendine bir yer edinmeyi başaran Manny Torres rolünde Diego Calva’yı izliyoruz. Narcos: Mexico’da Arturo Beltrán Leyva’ya hayat veren Calva, Manny rolüyle oldukça etkileyici. Hollywood’a dair haberler yazan gazeteci Elinor St. John rolünde ise yine muhteşem bir performansla Jean Smart var. Jovan Adepo’yu başarılı trompetçi Sidney Palmer rolünde izlerken, filmin en cool karakteri diyebileceğimiz Leydi Fay Zhu roünü ise Li Jun Li üstleniyor. Nellie’nin yönetmeni Ruth rolünde Chazelle’in gerçek hayattaki oyuncu eşi Olivia Hamilton’ı izliyoruz. Ruth’un asistanı Max rolünü ise P. J. Byrne üstlenmekte. Ruth ve Max ikilisi filmde keyifle izlediğim karakterler arasında yerini aldı. Lukas Haas, film yapımcısı ve Jack’in arkadaşı George Munn rolünde. Jeff Garlin ise Kinoscope Stüdyoları’nın patronu Don Wallach’a hayat veriyor.

Filmin neredeyse sonlarında arzı endam eden Tobey Maguire ise ilginç bir mafya patronu olan James McKay’i canlandırıyor. Maguire ayrıca filmin yapımcıları arasında da yer almakta. Filmin yine kısa ve ilginç rollerinden biri de Spike Jonze’ye ait. Jonze, Jack’in filmlerinden birinde yönetmenliği üstlenen Otto rolüyle karşımıza çıkıyor. (Sevgili Jonze, sen de artık bir şeyler çeksen de izlesek.) Ve yine acaba daha fazla filmde izlesek mi dediğim Red Hot Chili Peppers üyesi Flea, Kinoscope Stüdyoları’nda görev yapan Bob rolüyle kadroda yerini almakta. Filmin gerçek hayatta da var olan tek kişisi film yapımcısı Irving Thalberg rolünde ise Max Minghella’yı izliyoruz. Rory Scovel, Eric Roberts, Samara Weaving, Ethan Suplee ve Olivia Wilde da filmde karşımıza çıkan oyuncular arasında.

Diego Calva plays Manny Torres and Margot Robbie plays Nellie LaRoy in Babylon from Paramount Pictures.

Filmin yaklaşık 20-25 dakikalık açılış sahnesini kapsayan çılgın Hollywood partisini izlerken bir dizi sever olarak aklıma The Boys’un Herogasm bölümü ve bu aralar yeniden oturup izlesem mi dediğim Spartacus: Blood and Sand’deki Batiatus’un ev partileri gelmedi değil. “Eğlencenin aşırı hali işte budur” dedirten giriş sahnesi yüksek temposuyla filme göz dolduran bir başlangıç yaptırıyor. 1926’lardan 1932’lere Hollywood film piyasasının nasıl evrildiğini gösteren film, başta Jack, Nellie ve Manny olmak üzere Sidney ve Lady Fay Zhu gibi karakterlerin de zaman içinde yaşadıkları dönüşümü göstermekte.

Sinemadaki en önemli değişim ve dönüşüm 1927 yılında sesli filmlerin piyasaya girişiyle başlıyor. Bir zamanlar bakışları, duruşları ve mimikleriyle beyazperdeyi dolduran oyuncular artık sesleri ve ezberlemeleri gereken replikleriyle sinemanın bu yeni çağında yerlerini almak zorundalar. Ve film stüdyolarının da buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Bir zamanlar kim bilir kaç filmin yan yana “Ve… Kayıt!” denilerek çekildiği durumlar bir anda kendisini sessiz bir ortama hazırlamak zorunda bırakıyor. İzleyenler için keyifli ama yapanlar için meşakkatli diyeceğimiz sesli filme geçiş dönemi Babil filminin hiç şüphesiz en ilgi çekici sahnelerinden. Yönetmen Ruth, asistanı Max ve tüm film ekibinin Nellie’ye bir sahne çekmek için yaşadıkları, değişimin ne kadar zor olduğunu kanıtlar nitelikte. Ve bir de ses tonu olayını atlamamak lazım. “Ses geldi mertlik bozuldu” misali, sesi pek güzel olmayan oyuncuların bir bir piyasadan silindiğini filmde idrak ediyorsunuz. Ve tabii ki bir filmin hayat bulmasını sağlayan o kameralar. Doğru ışıkta çekim için Manny’nin bir kamera bulup getirme çabası ve nihayet ışık kaybolmadan Jack’in o mükemmel sahnesinin çekilmesi yine Babil’in etkileyici anları arasında.

Hollywood’un parıltılı dünyası bir yandan ilerlerken oyuncuların eski rağbetinin kalmaması Jack karakteri üzerinden anlatılmakta. Sessiz filmlerin popüler yıldızı ne yazık ki zaman geçtikçe seyircinin ilgisini kaybediyor. Hollywood yazarı Elinor’un Jack’e bu durumu anlattığı sahne de benim en sevdiğim diyebilirim. Hacks dizisindeki performansıyla kendisine hayran olduğum Jean Smart, Elinor rolünde yine kalitesinden ödün vermiyor.

Rory Scovel plays The Count, Diego Calva plays Manny Torres, Ethan Suplee plays Wilson and Tobey Maguire plays James McKay in Babylon from Paramount Pictures.

Sinema dünyasında oyuncuların yaşadığı düşüş sadece zamanının geçmesiyle de alakalı değil. Seçimlerine dikkat etmezsen, alışkanlıklarını kontrol altına almazsan, kendi bildiğini okuyup doğru yönlendirmeye karşı durursan mutsuz son kaçınılmaz. İşte bunu da Nellie üzerinden izliyoruz. Bir anda parlayan ve o hayalini kurduğu şöhreti bizzat yaşamaya başlayan Nellie uyuşturucu bir yana kumar bağımlılığıyla da hayatını mahvediyor. Ve bu hikâyede sadece kendisinin değil Manny’nin hayatı da ona bağlı olarak değişiyor. Gördüğü ilk anda ona âşık olduğunu söyleyen Manny, Jack Conrad’la tanışmasının ardından iş bitiriciliğiyle adım adım film piyasasında kendine bir yer ediniyor. Kinoscope Stüdyoları’nda yöneticiliğe kadar yükselse de Nellie’ye olan bağlılığı onun da başını yakıyor ve farklı bir yöne gitmek zorunda kalıyor.

Hikâyede huzura kavuşanları da atlamayalım. Başarılı bir trompet sanatçısı olan Sidney Palmer, yeteneğiyle dikkat çekerek kamera arkası müzisyenliğinden kamera önüne çıkmayı başarıyor. Fakat sinema piyasasında yaşadığı bir olay kendini ve olduğu durumu sorgulatınca (filmin en sinir bozucu sahnelerinden biri) arkasına dönüp bakmadan içi seni dışı beni yakan diyebileceğimiz dünyayı terk ediyor. Bir güzel son da Leydi Fay Zhu’yu bekliyor. Hollywood partilerinin olmazsa olmazı kabare şarkıcısı Fay Zhu, performanslarıyla herkesi etkisi altına alırken sessiz film döneminde filmler için ara başlıkları da düzenler. Nellie’yle bir dönem yaşadığı yakınlık Hollywood’un aşırıya kaçmayı bıraktığı yıllarda hoş karşılanmaz diye düşünülür ve Manny tarafından uzaklaştırılır. Zaten artık sesli filmler vardır ve ara başlıkların yazılmasına da gerek kalmaz. Hiçbir şekilde duruşunu bozmayan Fay Zhu kendine uygun bir yol bularak bu piyasadan elini eteğini çeker.

Babil Afiş

La La Land ile en iyi yönetmen Oscar’ı kazanan Damien Chazelle, Babil filminin hem yazarı hem de yönetmeni. Chazelle, Hollywood’un o parıltılı ama bir o kadar da sıkıntılı dünyasını 20’lerin ortalarından başlayarak 30’lara kadar getiriyor. Chazelle’in yarattığı hikâyeleri ve onlar için oluşturduğu dünyaları sevenlerden biri olarak bu filmde de beni hayal kırıklığına uğratmadığını söyleyebilirim. Filmden çıktıktan sonra bana sinemanın ne kadar özel olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu. Düşünsenize birkaç saatliğine de olsa kendi hayatınızı bir kenara bırakıp o beyaz perdeden yansıyan dünyaya ve yaşama dâhil oluyorsunuz. Tabii ki her zaman mutlu son yok ama bir şeyleri hayal etmek bile insana ayrı bir keyif veriyor. İşte Chazelle de izleyenleri etkileyici bir dünyanın içine sokarak hayallerimizi daha da renklendiriyor. Bir nevi sinema tarihine saygı duruşu niteliğini taşıyan Babil keşke bir Altın Küre’yi kazansaydı diye düşünmedim değil. Fakat filmin en büyük şanssızlığı karşısında The Banshees of Inisherin gibi güçlü bir yapımın olmasıydı. Filmin müzikleri ise Chazelle’in daha önceki projelerde birlikte çalıştığı Justin Hurwitz’e ait. Hurwitz, müziğin bir film için ne kadar önemli olduğunu bu filmde de bizlere göstermiş durumda. (Call Me Manny ve Voodoo Mama muhtemelen filmden çıktıktan sonra kulağınızda çınlayacak.) Ki bu yılki Altın Küre Ödülleri’nde en iyi orijinal müzik ödülünü de kazandığını hatırlatalım. 3 saat 9 dakikalık uzun bir süreye sahip olan Babil, temposunu çoğu zaman yükselterek iki filme bedel bu vaktin nasıl geçtiğini unutturuyor.

20 Ocak’tan itibaren ülkemizde de gösterime giren Babil şimdilik IMDB’de 7.4 puana sahip olsa da benim puanım 8. Hollywood’un o eski zamanlarına iyi bir oyuncu kadrosuyla yolculuk yapan film için şimdiden yerlerinizi ayırtın. Ben de bu arada muhtemelen Gene Kelly’nin Singin’ in the Rain’ini izliyor olacağım. Şimdiden iyi seyirler.