Berlin’de Cinayet: Dogs of Berlin

6015

Netflix’in ikinci orijinal Alman dizisi olarak geçtiğimiz ay yayınlanan Dogs of Berlin isimli polisiye diziyi oturup bir solukta izledik ve diziyi (pek çok ayrı sebeple) o kadar beğendik ki, oturup uzun uzadıya yazmasam içim rahat etmeyecekti…

Dogs of Berlin, hakkında çok az şey bilerek izlemeye başladığım, belki de bu beklentisizlik halinin de etkisiyle tahmin edebileceğimden çok daha fazla hoşuma giden bir yapım oldu.

Dikkat! Bu yazı diziyi izlemeyenler için SPOILER nitelikli bilgiler içeriyor olabilir!

Dizi hikayesini basit gibi görünebilecek bir olay üzerinden kuruyor: Almanya – Türkiye futbol maçının oynanacağı günün önceki akşamı, Alman Milli takımının Türk asıllı yıldız oyuncusu vahşi bir cinayete kurban gidiyor. Berlin’i savaş alanına çevirebilecek bu elim olayı araştırmak üzere de biri Türk asıllı, diğeri de Neo Nazi geçmişi bulunan iki farklı karakterdeki polis bir araya getiriliyor. Ama dizi bir polisiye olarak “Cinayeti kim işledi?” sorusuna cevap aramaktan çok daha fazlasını anlatıyor.

Dogs of Berlin Nasıl Bir Dizi?

Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan Berlin’de geçen dizide yer alan karakterler de en az Berlin kadar çeşitli. Her bir karakterin diğerleri ile kesişen bir hikayesi var ve açıkçası bu karakterlerin hiçbirisi fazlalık yaratmıyor, kafa karıştırmıyor. Dizinin en sevdiğim kısmı; klişelerden uzak, motivasyonları ve ne yapacakları tahmin edilemeyen, anında sevemediğiniz ya da nefret edemediğiniz özgün karakterleri oldu. Bu her biri gri olan karakterler beni şaşırtmayı başardı.

Dogs of Berlin – Fragman

Felix Kramer tarafından canlandırılan Kurt Grimmer karakteri örneğin, eski bir Neo Nazi, kumar sorunu var, pek temiz bir polis sayılmaz, ayrıca eşine pek sadık bir adam gibi de görünmüyor. (Peki tüm bunlar onu dizinin kötü karakteri mi yapıyor?) Diğer taraftan Fahri Yardım‘ın canlandırdığı polis memuru Erol Birkan ise Türk asıllı, partneri ile beraber yaşayan bir eşcinsel; kaçıncı nesil olursa olsun aidiyet sorununu bir türlü geride bırakamayan bir “Almancı” ve kurtulmak için çok çabaladığı Kaiserwarte semtini ve aslında Berlin yeraltı dünyasını yöneten Tarik-Amir aşiretini çökertmeyi kafasına takmış bir adam -ki bu sırada babasıyla da sorunları var gibi görünüyor ve “Eşcinsel Türk” kimliği de asla peşini bırakmıyor. İki başrolden hangisi daha orijinal, karar vermek zor… Yukarıda da anlatmaya çalıştığım üzere, dizide gerçek iyiler ya da gerçek kötülerden ziyade, gerçek insanlar var.

Dizinin tüm karakterlerini ve hikayelerini bir araya getiren senaryosu da, tabiri caizse nakış gibi işlenmiş. Bahis, şike, uyuşturucu, şantaj, neo naziler, kirli polisler, motosiklet çeteleri, suç örgütleri ve daha fazlası. İşlenen cinayet tek başına ele alınamayacak kadar fazla şeyle bağlantılı gibi görünse de, ilerleyen bölümlerde aslında öyle olmadığı ortaya çıkıyor ama bu durum polislerimizin bu cinayeti Berlin’in yeraltı dünyasıyla mücadele için bir fırsat olarak kullanmasına engel de olmuyor. Bunlar bazıları için abartılı geliyor olabilir, bu konuda özellikle yabancı izleyicilerin eleştirilerine rast geldim ama açıkçası ben abartı bir olay bulamadım – Türkiye’de yaşadığım için de olabilir tabi 🙂 Ancak dizinin asıl öne çıkan noktası bana sorarsanız, ırkçılığı anlatış biçimi.

Dogs of Berlin‘de beni etkileyen şeylerden biri de karakterler ve senaryo kadar, ırkçılığın ele alınış biçimi oldu. Çok uzun zamandır ırkçılığı böylesine net şekilde ortaya koyabilen bir yapımla karşılaşmadım. Dizi Alman dizisi evet ama ırkçılık konusunda asla taraf tutmuyor. Dışarıdan bakan birinin objektifliği ile, içerideki gerçekleri ortaya koymayı başarıyor. Mesafeli de değil, olanı olduğu gibi anlatıyor; gerçekçi. Belki de anlatılanlarla bu kadar kolay bağ kurabilmiş olmamın sebeplerinden biri yakın akrabalarımın 3 jenerasyondur “Gurbetçi” olması da olabilir tabi. Ancak bu konuya aşina olunsun ya da olunmasın, dizi ırkçılığı yapan tarafı da, ırkçılığa maruz kalan tarafı da kendi sebepleri ve motivasyonlarıyla birlikte izleyiciye aktarmayı başarıyor. Ve sanırım Berlin, ırkçılığın hikayede bu kadar önemli bir yer tuttuğu bir yapım için arka plana alınabilecek en doğru şehir.

Dogs of Berlin – Tarih Duyurusu

Dogs of Berlin Kadrosu İle De Dikkat Çekiyor

10 bölümlük dizinin yapımcılığını Syrreal Entertainment üstlenirken, dizi Christian Alvart tarafından hayata geçirildi. Syrreal Entertainment’ın Sigi Kamml ve Christian Alvart iş birliğinde yapımına başladığı dizinin yönetmenliğini de Christian Alvart üstleniyor.

Dogs of Berlin’in usta isimleri bir araya getiren kadrosunda
Felix Kramer ve Fahri Yardım’ın yanı sıra Anna Maria Mühe, Katharina Schüttler, Mohammed Issa, Deniz Orta, Katrin Sass, Sebastian Zimmeler, Alina Stiegler, Hannah Herzsprung, Antonio Wannek, Mišel Matičević, Jasna Fritzi Bauer, Constantin von Jascheroff ve Alman rap müziği sevenleri heyecanlandıracak birkaç sürpriz isim bulunuyor.

Ve son olarak, dizide bahsi geçen köpekler… Pek çok farklı sahnede, farklı bir köpek çıkıyor karşımıza, bazen köpekler hakkında konuşulduğu da oluyor. Dizide köpeklerin bir metafor olarak kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır ve her köpeğin temsil ettiği bir kişi/değer/olgu olduğu da ortada. Dizide karşısına çıkan köpekleri keşfetmek ve neyi temsil ettiklerinin değerlendirmesini yapmak görevi de izleyiciye düşüyor.

(Not: Keşke maç sahneleri bu kadar çok olmasaydı. İlla ki uzun olacaktıysa da, keşke teknik olarak bu kadar kötü çekmeselerdi…)