Sezonun 7. bölümü, adından da anlaşılacağı üzere “The Broken Man“, Kırılmış Adam yani Sandor Clegane üzerine inşa edilmiş. Serinin biraz tempo kaybettiğini ve her hafta yeni bölüm için deli gibi bekleyiş halinde olan seyirci topluluğunun beklentilerinin karşılanmadığını söylemek mümkün. Ancak herkes sanırım fırtına öncesi sessizlik modunda olduğumuzun bilincinde.
Yeni bölüm beklemek işkence gibi geliyor. Sezonun 10 bölüm olması, hatta gelecek sezonun 7 bölüm olacağının söylentisinin çıkması izleyicilerde “nasıl toparlayacaklar?” ya da “sonu Lost gibi olmasın?” kaygılarını doğurmaya başladı. Ben şahsen bu kaygıyı taşıyanlardan değilim. Nihayete erileceği hususunda şüphem yok. Ancak kalan bölüm sayısı, gelecek sezon bölüm sayısı derken sanki kalan hikaye aceleye getirilecekmiş gibi bir hissiyat doğmaya başladı bende de…
Gelelim bölüme… Bölümde açıkçası değerlendirmeye değecek çok fazla unsur yoktu.
Kings Landing’de Margery ve Septim arasındaki sahneler, Margery’nin tahmin ettiğimiz üzere yobazların içine sızmak amacıyla dindar gibi göründüğü tezini güçlendiren sahnelerle sonlandı. Septim’in “Büyük anneni buradan göndermelisin, o güçlü ama günahkar bir kadın, güvenliğini garanti edemeyebilirim” minvalindeki tehdit içerikli konuşması akabinde Margery büyük annesini High Garden’a gitmeye ikna etti. Kendisine yoğun itirazlarda bulunan yaşlı kadının eline bir kağıt parçası sıkıştırdı. Kağıda bir gül resmi çizilmişti ki çiçeğin High Garden yani Tyrell hanesinin simgesi olduğunu biliyoruz. Burada Margery “Hala bir Tyrell’im, ama şuan planıma engel oluyorsun” mesajı verdi. Margery Faith’e içten sızacak belli ki.
Septim’in hareketlerini rahatsız edici bulan bir tek ben değilimdir sanırım. Margery’e farklı niyetlerle yaklaşır izlenimi verdi biraz. Konuşurken elini bacağına koyması falan imalıydı. Ayrıca Margery’nin kurtulduğundan beri Tommen’in yatağına girmediğini öğrendik ki Tommen bunu Septim’e anlatmış görünüyor. Septim de “Kocana karşı görevini yap” uyarısı yapıyor, ama burada danışıklı dövüş olabilir, Tommen’in bunu özellikle Septim’e söylemesi Margery’nin dindarlığı yönünde Faith’i ikna etmesi için bir araç aslında…
Gelelim Arya’ya…
Herkes Arya’yla ilgili sahneleri soruyor bana günlerdir. “Bıçaklanan Arya değil miydi? Jaqen miydi? Arya ölecek mi? Asıl test diğer kıza mı?” falan gibi…
Şunu belirteyim öncelikle, daha önce de söyledim, Arya kolay kolay ölecek bir karakter değil, olmadı. Arya bıçaklandı ve muhtemelen ağır yaralı. Sıkıntılı bir dönem geçirecek. Ancak ben bıçaklananın Arya olduğunu düşünüyorum, Jaqen olsaydı kalabalığın arasında yaralı halde yürürken yüzündeki o korku ifadesini görmezdik. Beni asıl şaşırtan onca bıçak darbesine rağmen Arya’nın nasıl hayatta kalabildiği kısmıydı. Yani ciddi yaralandı ve tepki verememesi gerekiyordu aslında. Ama gayet de direnip kendini suya atmayı başardı. Jaqen Arya’nın ölmesini istemiyor olabilir. Hatta asıl testi diğer kıza yapıyor da olabilir. Ama bence bıçaklanan Arya’ydı… Jaqen teorisi inandırıcı gelmiyor.
Jon ve Sansa, Ramsey’e saldırmak için ittifak arayışındalar…
Bölümün en etkileyici sahneleri şüphesiz Mormont hanesinde geçti. İsmini Stark hanesindeki efsane kadın karakter Lyanna’dan alan Lyanna Mormont, hanenin yeni lideri 8-10 yaşlarında ufak bir kız çocuğuydu. Ancak o kız çocuğu öyle bir karakter ve dil koydu ki ortaya, sanırsınız 60 senedir hükümdar. Akıllıca cümleleri, posta koymaları, ders verir nitelikte çıkarımları, duruşu ile bölüm sonrasında sosyal medya “Lyanna Mormont’un askerleriyiz” nidalarıyla çalkalanıyordu. Konuşma neticesinde özellikle Ser Davos’un etkisiyle Lyanna’yı ikna etmeyi başaran ekibimiz ne kadar asker alacakları konusunda sordukları soruya “62” cevabını alınca hayal kırıklıkları çok belirgindi. Lyanna ise hala mağrurdu: “Hanemiz küçük ama onurludur. Bizim hanemizin her erkeği karşı tarafın 10 adamıyla eş güçtedir.”
Aslında bu cümlelerde haklılık payı yok diyemeyiz. İzleyenlerin 62 rakamını duyduklarında gülmeyle karışık bir karşılık verdiklerini tahmin edebiliyorum. Ancak hatırlatalım, şuana kadar 2 Mormont tanıdık, biri Jeor Mormont, Black Castle’ın Lordu ve Lord Commander idi. Valyrian çeliği kılıcı vardı ve bu Jon’u yanına kahya alıp yetiştirdi. Jon’u şimdiki Jon yapan en önemli isimdi. Ve Jon’un şuan taşıdığı kılıcı da ona veren kişi… Bence 10 değil 100 adam gücündeydi.
Diğer Mormont ise hepimizin yakinen tanıdığı Ser Jorah, yani Khalesi’yi Khalesi yapan adam. Başlangıçtan beri Daenerys’in yanında ve canını vermeye hazır. Türlü zorluklardan onu çıkarmayı başardı ve asla pes etmiyor. Ölümün ve kara hastalığın pençesinde ancak bence bu bile onu durduramıyor. Dövüş hususunda bir Dothraki Hordası askeri kadar güçlü olmayabilir, velhasıl zekasıyla çok daha fazlasına sahip.
İşte bu bakış açısıyla Mormont Hanesi’nin Stark Hanesini hala tanıması ve destek vermesi önemli bir ayrıntı. Güç olarak etkisi olur mu bilmiyorum ama siyasi açıdan hala anlamlı.
Greyjoy’lar Yara önderliğinde denizin karşısına geçmeye niyetli. Yara bu geçiş öncesi son kez gününü gün etmek üzere hatunlarla vakit geçirip içiyor. Theon ise pısmış ancak patlamaya hazır bomba gibiydi, Yara da ona sana ihtiyacım var diyerek içindeki Theon’u uyandırdı sanırım. Theon yavaş yavaş Ramsey’in etkisinden çıkıyor. Önemli şeyler yapacak gibi bir his var içimde.
Son olarak değineceğimiz isim tabi ki The Hound. Çok fazla seveni vardı ve öldüğüne inanmak istemediler. Gördük ki ölmemiş zaten. Clegane’lerin ölüme bağışıklığı olduğunu düşünmeye başladım. Brienne’in ve Arya’nın ölüme terk edişi sonrasında hayatta kalmayı başaran, az biraz kötürüm kalan Hound, kendisini bulan adamlara amelelik etmekte görünüyor. Sanki biraz da tövbekar gibi. Zira kendisini bulan kişi de eski bir katil ve yeni bir tövbekar.
Ancak barışçıl bir avuç insan içindeki huzuru da uzun sürmüyor. Bir grup eşkıya tarafından katledilen bu grup için Hound’un baltayı tekrar eline aldığını görüyoruz. Hound’un geri dönüşü, “Clegane Blow” beklentisini yükseltti tabi. Neydi Clegane Blow? Henüz ölmeyen Gregor Clegane yani The Mountain, yani Cercei’nin mevcut muhafızı ile Sandor Clegane yani The Hound arasında geçecek ölümüne çarpışmadan söz ediyoruz. Fantezi tarihinde birbirinden en çok nefret eden kardeşler olabilirler bu ikili.
Gelecek bölümlere yönelik söyleyebileceğim ek bir şey ne olur bilemiyorum. Dikkatimi tamamen Brandon ile ilgili anlara odakladım açıkçası. Bran’ın uzgörüleri çok belirleyici olacak çünkü. Bran artık bir Yeşil Gören…. Bu da demek oluyor ki geçmişi ve geleceği görmek için öyle ağaca mağaca dayanmasına gerek yok. Dahası görmekle kalmayacak, dokunup müdahale de edebilecek.
Hal böyle olunca, Bran aslında sezonun en etkili ve önemli karakterine dönüşüyor. Artık şu “Tower of Joy” yani Ned, Lyanna buluşması sahnesini de görsek de bi rahatlasak diyorum. Bir de Lyanna’nın iyi bir casting ile dahil edilmesini umuyorum. Zira onun güzelliği kitapta bile tarif edilemiyor.
Keyifli seyirler…