Yine bir ikili bölüm incelemesi ile karşınızdayız demek isterdim ama aslında ikili bölüm incelemesinden ziyade “The Flash nereye gidiyor?” temalı bir yazıya dönüşebilir bu yazı… İlk sezonuna keyifle başlayıp her hafta yeni bölümünü sabırsızlıkla beklediğim The Flash öyle bir hale gelmeye başladı ki “bitse de gitsek” havasında bölüm izlemek çok çok kasmaya başladı açıkçası…
The Flash bölüm incelemelerimizi Said Etiler yazar, takipçilerimiz biliyorlar. Ancak ona bile illallah gelmiş olacak ki hastalık derecesinde bağlı olduğu DC ve daha önemlisi çok çok sevdiği Flash’ı bu halde görmek onun da sinirlerini bozdu. Aynı sinir bozukluğuna eğilimli olan ancak hala yazabilitesi olan bendeniz de şimdilik bölüm incelemelerini devralmış bulunuyorum.
Başlangıçta şundan bahsetmemiz gerekiyor sanırım; kült eserlerin uyarlamalarını yapıyorsanız ve takipçi kitleniz fanlardan oluşmaya başlayacaksa orijinal hikayeye bağlılığınızı çok üst seviyede tutmanız gerekir. Evet, senarist ekip bazı yerlere dokunuşlar yaparak şaşırtıcı olmayı tercih edebilirler ancak bunlar çok majör dokunuşlar olmamalıdır, daha çok damak tadı bırakıcı ve “çizgi-roman’dakinden çok daha iyi olmuş” diyebileceğiniz anahatlara deyinmelisiniz. Ya da bunları soru işaretleri yaratarak oluşturmak yöntem olarak seçilebilir. Soru işaretlerinin cevapları da yine orijinal hikayeden çıkarımlarla cevaplanmalıdır.
İlk sezonda çok sevdiğimiz bir karakter olan Dr. Harrison Wells’in Reverse Flash olarak karşımıza çıkışı ciddi manada bu tip bir etkiydi. Ancak öngörülebilir olduğu için “daha iyisi olabilirdi” dedik, bu noktada da Eobard Thawne ile orijinal hikayeye atıf yaparak durumu kurtardılar. Ancak seyirci Harrison Wells gibi bir karakteri kaybetmenin etkisiyle üzüntü yaşadı, bu durumda da yine orijinal hikayeden kopmaksızın “Earth 2” olayını devreye sokarak durumu kotardılar.
Ancak çok majör hatalar yapıldı. Misal Caitlin’in aşkından öldüğü sevgilisi Ronnie Raymon’un ikinci kez öldürülmesi, bunun da göz göre göre yapılması saçmalıktı. Firestorm kadar kötü işlenen başka tema var mıdır bilemiyorum. Ancak gelecekte olacak gibi…
Sonrasında Flash’ın Central City tepesinde bir zaman girdabı açma mevzusunu bağlamaya çalıştılar ki; şunu hatırlatmalıyım, DC evreninde bu tip majör ve tüm halk tarafından şahit olunabilecek büyüklükteki felaketleri ne kadar çoklarsanız o kadar mevzuyu batırırsınız. Flash’ın keyifli tarafı onun bir nevi gizli kahraman oluşuyla ilintili.
Sıradan bir Barry Allen karakterinin sıra dışı bir hız kahramanı oluşu sadece biz izleyenleri ilgilendirmeli, tüm Central City’yi değil.
Gel gelelim işin ayarının kaçmaya başladığı nokta son iki bölümü de gaspetmiş halde. Harrison Wells’in ergen kızı Jesse, Jesse Quick olacağı vurgulana vurgulana geliyor. Yahu, bir sürpriz kalsın, bir şaşırma olsun; yok…
4 yaşında yeni konuşan izleyici bile artık “Jesse de speedster olacak değil mi?” diye sorabilir herhalde… Ne gerek var bu kadar spoiler’lı sahneler çekmeye? Ha sadece Jesse mi? Hayır… Ergen bitmiyor dizide… Çizgi roman severlerin en sevdiği karakterler sıralamasında en tepeye oynayan Wally West’i öyle bir hale getirdiler ki “Barry salak yemin ediyorum, bırak ölsün Zoom’un elinde şu çocuk, ne veriyorsun hızını?” diyesim geldi…
Joe West, Iris West, Wally West üçlüsünden ikisinin, yani Iris ve Wally’nin castingi o kadar kötü yapılmış ki tanıdığım herkes bu iki karakterden irite olmuş durumda. Yani olay siyahi olmaları değil. Bakın Joe hiç sırıtmıyor, role cuk oturmuş, çok güzel bir step-father kimliği var adamda ve her konuşmasında gözleri buğulanırcasına
rol yapıyor. Ama Iris? Yani cidden dizide varlığı her saniye rahatsız ediyor beni. Kaldı ki Wally’nin olduğu sahneleri forward tuşuna basarak geçmek arzumu bastıramıyorum.
Kadroda bir sözüm de Grant Gustin‘e… Dizide çok sevimli bu arkadaş. Ben de çok seviyorum. Ama dostum, şu Twitter’ı biraz daha az kullan lütfen. Takip etmeyi bıraktım. NBA ve Flash ile ilgili paylaşımları ciddi can sıkıcı olmaya başladı.