Cannes’in dizi festivali “Canneseries” bu yıl 7. kez, 5-10 Nisan tarihleri arasında düzenlendi. Ben de duyurulduğu ilk yıldan beri hayalini kurduğum üzere, bu sene festivali yerinde takip etme şansı yakaladım ve kesinlikle hayatımın en güzel deneyimlerinden birini yaşadım. Bu yazıda ise Canneseries 7. sezondan aklımda kalanları, kısa notlar şeklinde sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
1. Gün – 5 Nisan Cuma
– Canneseries, Cannes Film Festivali ile aynı yerde, Le Palais des Festivals et des Congrès de Cannes‘de gerçekleşiyor. Eşim ve ben, festival alanına oldukça yakın bir yerde tuttuğumuz bir Airbnb’de konakladık. Fazlasıyla soğuk geçen Riga’daki kışın ardından, Cannes’in güneşi ve sıcağı bize çok iyi geldi. Eve yerleşmemizin hemen ardından, ilk kez 10 yıl önce geldiğimiz ama pek vakit geçiremediğimiz şehri keşfe çıktık. Neredeyse tüm mağazalarda, sokaklarda, billboardlarda festival afişinin yer alması hem dikkatimi çekti, hem de çok hoşuma gitti.
– Tüm program Canneseries’in web sitesinde detaylı olarak yer almasına rağmen ilk iş olarak festivalin danışma merkezine gidip kendime bir program kitapçığı aldım. Festivaller bence en güzel bu kitapçıklardan takip ediliyor, koleksiyon olarak saklayabilmek de cabası.
– İlk günde hem “pembe halı”, hem açılış töreni, hem de Terminal isimli Fransız komedisinin ilk 3 bölüm gösterimi vardı. Biraz erken gittiğimiz için (iyi ki de öyle yapmışız) pembe halıda rahatça vakit geçirme, fotoğraf ve video çekme, hatta Instagram’da canlı yayın yapma şansı yakaladık. (Eğer bu canlı yayını kaçırdıysanız, şurada tekrarını izleyebilirsiniz).
– Canneseries festivalinin tonları hep pembe, bu yüzden de kırmızı halı değil, pembe halı var. Hem özel konuklar, hem de gösterimleri izlemeye gelen herkes bu pembe halıdan geçiyor. Ayrıca (bunu ben de yeni öğrenmiş oldum) pembe halı yalnızca ilk akşam değil, festival süresince her akşam gerçekleşiyor, her akşam farklı ünlüler katılıyor, hangi isimlerin katılacağı da Canneseries sosyal medyasından duyuruluyor. Dizi festivali olması sizi yanıltmasın, bu yıl Fransa’dan da, Avrupa’nın kalanından da, Amerika’dan da pek çok ünlü pembe halıda yürüdü.
– İlk dikkatimi çeken şey şu oluyor: oyuncusundan, katılımcısına herkes çok ama çok ŞIK. Normal izleyiciler bile, standart kırmızı halı görünüşüne sahip olmasalar da özene bezene giyinmiş. Herkesin kendisin has bir tarzı ve şıklığı var.
– Katılım ve ilgi oranı çok yüksekti, dev gibi salon doluydu… Sadece gençler değil, oldukça yaşlı katılımcılar da vardı. Dizi gösterimlerinin önemli kısmı Grand Auditorium Louis Lumière‘de yapılıyor – ki burası gerçekten çok büyük bir salon. Festivalde tüm gösterimler, etkinlikler, söyleşiler tamamen ÜCRETSİZ. Yalnızca önceden duyurulan tarihlerde bedelsiz olsa dahi bilet almanız gerekiyor. Pembe halı öncesinde çanta aramalı bir güvenlikten geçiliyor, salon girişinde de biletler kontrol ediliyor.
– Böyle büyük bir organizasyonu tamamen ücretsiz yapmak ve bu kadar profesyonel yapmak büyük başarı. 6 günlük festival hiçbir aksaklık yaşanmadan, yaşansa dahi izleyicilere yansıtılmadan tamamlandı. Kalabalığa rağmen kaos ve karmaşa yaşanmadı, her şey tıkır tıkır ilerledi.
– Canneseries‘in sosyal medyası çok çok iyi çalışıyor. Hem bilgi verme, hem de ilgi çekme bakımından… Salon da tüm detaylarıyla çok güzel dekore edilmişti. Gösterimler öncesi paylaşılan tüm görseller, jenerik videoları, festival tanıtım filmleri… hepsi inanılmaz başarılıydı. Bugüne dek yerli ve yabancı pek çok festivali ve ödül törenini takip ettim. Amerikan ödül törenleri de dahil olmak üzere, görseller açısından, sosyal medya açısından bu kadar başarılı bir etkinliğe daha önce hiç rast gelmedim. Bu noktada artık tam olarak hangi ekip bununla ilgileniyordur bilmiyorum ama genel olarak Canneseries’in tüm ekibini tebrik ederim.
– Açılış akşamında tek sıkıntımız Fransızca anlamamak oluyor elbette ama bu konuda yapabileceğimiz pek de bir şey yok 🙂 Festival komitesinin açılış konuşmaları ardından jüriler tanıtıldı. Ve yine dikkatimi çeken şey şu: herkes çok akıcı konuşuyor! Tuhaf duraklamalar yok, “eeeee, aaaaa” diye konuşmasını katleden kimse yok. Bu durum tüm festival boyunca da böyle devam etti.
– Açılış töreninin sunucusu Fransız komedyen Bertrand Usclat idi. Kendisini ilk defa burada izledim, salondaki izleyicilerle iletişimi oldukça iyiydi, Fransa’da sevilen biri olduğu anlaşılıyor. Bir de festival için bir video hazırlamışlardı, fazlasıyla “meta” diyebileceğimiz ve maalesef henüz YouTube’a yüklenmeyen bu video kahkahalarla güldürdü bizi bile (tüm referansları anlayamamış olsak da).
– Festivalde ünlü oyuncu Kyle MacLachlan “Canal+ Ikon Ödülü” aldı. Ödül öncesi David Lynch’in Kyle hakkında konuştuğu çok tatlı bir video yayınladılar.
1. Günün Dizisi: Terminal: İlk akşamın kapanışı Terminal isimli Fransız komedisiyle oldu… Gerçek izleyici önünde, dev bir stüdyoda “Amerikan tarzı” çekilen bu sit-comun yaratıcısı bir diğer Fransız komedyen Jamel Debbouze. (Angel-a en sevdiğim Fransız filmlerinden biri olduğundan, Jamel Debbouze hali hazırda tanıdığım ve sevdiğim isimlerden biri). Dizinin başrolü Ramzy Bedia ve diğer oyuncular Debbouze‘la beraber sahneye çıktılar gösterim öncesi. Hepsi belli ki Fransız izleyiciler tarafından çok seviliyor, hem pembe halıda, hem de salonda büyük bir sevgiyle karşılandılar. İlk 3 bölümünü izlediğimiz dizi de beklemediğimiz şekilde hoşumuza gitti, Fransızların şu sıra Amerikan’ın “yumuşatılmış” tarzından çok daha sert bir komedi tarzı var, hani “ofansif” bulunabilecek bir tarz. Hem şaşırdık, hem güldük. Dizi Fransız Canal+ için çekildiğinden kalan bölümleri bir gün bir başka yerde izleme şansımız olacak mı, göreceğiz.
2. Gün – 6 Nisan Cumartesi
– 2. günün ilk aktivitesi, Kyle MacLachlan söyleşisi. Ben söyleşinin gerçekleşeceği yeri yanlış anladığımdan neredeyse kaçırıyorduk ama resmen ucu ucuna yetişmiş olduk. Ve söyleşiye basın olarak girince de, çok iyi bir yerden takip edebildik.
– Sanırım bu yazı devam ettikçe ben de festival sunucularını övmeye devam edeceğim 🙂 Söyleşi İngilizce gerçekleşti, salonun çoğunluğunu oluşturan Fransızlar için kulaklıklarla simultane çeviri yapıldı. Sunucu söyleşiye çok iyi hazırlanmıştı, söyleşiyi çok iyi yönetti. İngilizcesi de, telaffuzu da çok iyiydi. (“Fransızlar İngilizce bilse de konuşmuyor!!!!” diye ortalığı ayağa kaldıranlar utanır mı, sanmam :)) ) Ama keşke sorular çoğunlukla Twin Peaks’e odaklanmasaydı da, Fallout hakkında biraz daha fazla konuşulsaydı.
– Normalde çok tanımadığım Kyle MacLachlan‘ı bu söyleşiyle tanımış oldum ve hem alçakgönüllülüğü hem de işine olan sevgisi sebebiyle kendisine sevgim ve saygım arttı. Bence “Ikon” ödülü için gerçekten çok doğru bir isimdi.
– Söyleşi Espace Miramar’da gerçekleştiği için, La Croisette caddesini deniz kenarından yürüyerek Palais des Festival’e kadar geldik. Bu cadde de, deniz kenarındaki mekanlar da çok güzel ancak Cannes’te çok fazla yerde çalışma var ve şehir şu anda koca bir şantiye halinde. Bu durum hem görüntü, hem de gürültü kirliliği yaratıyor.
– 2. günün akşamında pembe halıda Fallout ekibi var: başrol oyuncuları Ella Purnell, Aaron Moten, Kyle MacLachlan, yönetmen Jonathan Nolan ve hem Fallout oyun evreninin yaratıcılarından hem de dizi projesinin de yapımcılarından olan Todd Howard festivale katılan isimler.
– Pembe halıda sunucular akıcı şekilde İngilizce konuşuyorlar. Fransız olmayan biriyle konuşacaklarsa soruları hem İngilizce hem Fransızca soruyorlar, hem de cevapları anında İngilizceye çeviriyorlar. Ve tüm bunları asla teklemeden, asla durmadan, yüksek bir enerjiyle yapıyorlar! Gerçekten, kendilerine büyük bir saygı duydum. Bu performansı festival boyunca devam ettirdiler.
– 2. akşam salon biraz daha kalabalıktı. Oyuncu Ella Purnell’e “Madame Figaro Yükselen Yıldız” ödülü takdim edildi. Bunun hemen ardından da Fallout’un ilk iki bölümünü izledik. Bölümler bitince dizi ve dizi ekibi salondaki izleyiciler tarafından uzun süre alkışlandı.
2. Günün Dizisi: Fallout: Dizi için yazdığım eleştiriyi BURADAN okuyabilirsiniz.