Dizi alemi ülkemizde en marjinal genişleme evresini, internetin ADSL teknolojisine geçiş yaptığı yıllarda, yani takriben 2003-2005 yılları arasında yaşadı. Bu yıllarda Türk dizi izleyicisi kitlenin sıra dışı bir artış gösterdiğini ve haftalık ya da toplu halde dizi sezonlarını izleme alışkanlığını edindiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. O günlerden bugünlere genişleyen bu evrenin en çok rağbet gören türlerinden birinin de Bilim Kurgu – Fantastik Kurgu türü olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Türk ve genç izleyici kitlesinin özellikle gerçek üstü senaryo kurgularına karşı ilginç bir eğilimi var.
En İyi Dizileri Seçiyoruz – Bilim Kurgu/Fantastik Kurgu
Hal böyle olunca, bir yolculuk başlatmak ve dizi-mania.com takipçi kitlesinin de eğilimlerini, kanaatlerini saptayabilmek, eskileri yad edebilmek, izlenmemişleri izlemeye yöneltmek ve belki bir miktar da geriye dönük tanıtımlarını yapabilmek, “Neden izlemelisiniz?” sorusuna cevap bulmanızı sağlamak amacıyla “En iyi Bilim Kurgu – Fantastik Kurgu” dizilerini anket halinde sizlere sunmaya karar verdik.
Tabi buradan hareketle, gelecek tepkiler doğrultusunda diğer türleri de ele almak ve “en iyileri oylamak” için yeni yazılarımızı hazırlıyor olacağız.
Şimdiden belirtelim; listemizde yer alan diziler arasında sizin en sevdiğiniz bulunmayabilir, zira beğeni zevk meselesi ve zevkler ve renkler tartışmaya kapalı. Bu sebeple anket kısmında diğer seçeneği de yer alacak. Ayrıca yazı altı yorumlarınızda “Bu neden yok?” sorusunu yöneltebilir, bizleri yönlendirebilir, hatta belki yazının editlenmesini sağlayarak kült dizinizi listeye ekletebilirsiniz.
Bu vesileyle listede yer almayan ancak yer almayı hak eden yapımları için de hoşgörünüze sığınıyor, keyifli bir okuma serüveni diliyoruz.
Not: Sıralama herhangi bir kriter içermemekte olup referans olarak IMDb puanlaması baz alınmıştır. Ayrıca diziler belirlenirken de popülerlik ve Google trendlerinden faydalanılmıştır. En fazla üç en az bir adet diziyi oylayacak şekilde yazının son sayfasındaki anket kısmını doldurursanız, kategorinin en sevilenini tespit etmiş olacağız.
Game of Thrones (IMDb Puanı: 9,3)
Fantastik kurgu öğelerinin listedeki en büyük temsilcisi şüphesiz günümüzün de en çok konuşulan dizisi Taht Oyunları… Dizi evreni bu kadar genişlemeden önce, Yüzüklerin Efendisi serisiyle fantastik dünyaya bağ kurmuş olan bizler, bu tip bir fantezi evreninin tekrar yaratılamayacağı hususunda neredeyse emindik. Ancak George R.R. Martin bizleri yanıltmayı başardı ve kitaplarında yarattığı “Buz ve Ateşin Şarkısı” dünyasının dizi evrenine taşınmasına müsaade ettiğinde dizi tarihinin akışını önemli ölçüde değiştirdi.
Derin hikayesi, şaşırtıcı olaylarla bezeli örgüsü, majör karakterlerin bile kolayca harcanabildiği ve öldüğü bu dünyaya bizlerin alışması hiç zor olmadı. Her yeni bölümü açlıkla beklerken hafta boyunca “Neler olacak?” sorusunun cevabını ararken, teoriler üretirken bulduk kendimizi. Bu bakış açısıyla Game of Thrones, tıpkı Yüzüklerin Efendisi gibi kendi alanında “Daha iyisi yapılabilir mi?” sorusunu sorduran bir kült haline dönüştü. Hala devam eden dizi, bu haliyle bile diziler tarihinin en iyilerinden birisi olarak nitelenmekte ve listemizde yer almayı hak ediyor.
Twin Peaks (IMDb Puanı: 8,8)
O bir efsane… 1990 yılında yayınlanmaya başladıktan sonra Körfez Savaşı nedeniyle yayından kaldırılmış, yayınlanan 29 bölümüyle efsane ve kültler arasına girmeyi başarmıştır. Laura Palmer adlı genç bayanın öldürülmesinin ardından FBI ajanı Dale Cooper olayları çözmek üzere Twin Peaks kasabasına gider.
Amaç katili bulmaktır, ancak Twin Peaks’de bir katilden, bir cinayetten, bir ölümden fazlasının olduğunu fark etmesi çok uzun sürmez. Zira Twin Peaks sıra dışı olayların odağındaki bir merkez gibidir. Gizem ve karmaşanın en güzel yansıtıldığı eserlerden birisi olan Twin Peaks, hikayesiyle o kadar gerçekçi bir atmosferi izleyenlere sundu ki; dizinin başlangıcında yer alan Laura Palmer cinayetinin hala gerçek bir cinayet olduğunu zanneden pek çok insan olduğu söylenir.
İtiraf edeyim, diziyi izleyene kadar ben de Laura Palmer ismini duyduğumda, tıpkı zamanında Ted Bundy tarafından katledilen gerçek seri cinayet mağdurlarından birisi olduğunu düşünüyordum. Bir dizi karakterinin gerçek hayata dair bu kadar özdeş bir duyumlanma yaşaması dizinin ne kadar başarılı olduğunun kanıtı olsa gerek.
Battlestar Galactica (IMDb Puanı: 8,7)
İşte geldik dizi tarihinin en iyilerinden birine… Savaş Yıldızı Galactica, uzun süren yaklaşık 80 bölümlük serüveninin arasına mini sezonlar ve sinema filmleri sığdırmış olağanüstü bir yapım. Bu kadar uzun olmasına rağmen kendini izletmeyi başarmasının ardından şüphesiz neredeyse her bölüm ağzımızı açık bırakmayı başaran sürprizler ve ters köşeler pay sahibi.
Cylon adı verilen yapay zeka ırkının kendi özgür iradesini ele alması ve insanlarla arasındaki savaşı konu alan yapım, ayrıca dizi tarihinin en iyi finallerinden birisini yapması dolayısıyla da efsane kategorisinde nitelendiriliyor. İnsan ırkından geriye kalan 50.000 küsür kişinin bir yandan yaşanabilir bir gezegen araması, diğer taraftan da kendilerini yok etmek için durmadan kovalayan yapay-zeka ürünü robotlardan kaçmaları, bitmeyen heyecan dozajı, bu hikayeye yedirilmiş politika, siyaset, entrika, aşk ve ihanet dolu örgü takdire şayan.
Zaten 80 küsür bölümde yeterince ters köşe olmuş izleyiciye final bölümünde en büyük ters köşeyi yapmayı başaran Galactica, bu listenin zirvesi için bence en büyük adaylardan. Şahsım adına 4 kere baştan izlediğim seriye 5. kez ne zaman başlayacağım hususunda karar aşamasındayım.
Doctor Who (IMDb Puanı: 8,6)
Rakipleri olan dizilerin tamamından çok daha eski bir orijine sahip olan Dr. Who, Britanya kökenli prodüksiyonların amiral gemisi ve gururu açıkçası. Kendi kadar eski olan tek rakibinin Battlestar Galactica olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Dr. Who, yayınlanan bölüm sayısına da bakıldığında akıl almaz bir serüven olarak gözümüze çarpıyor.
Bir Time-Lord yani Zaman Lordu olan Doktor, dizinin adından da anlaşılabileceği üzere “Kim?” olduğu bilinmeyen ancak tüm zamanlarda parmağı olan bir kahraman. Dolaştığı zamanlarda kendisine ve çevresindekilere zamanın akışını değiştirecek müdahalelerde bulunan Doktor, bizzat gözleriyle gördüğü dünyanın sonunu farklılaştırmak amacında. Bunun için hem zamandan, hem zamanı bozanlardan, hem zamanı sonlandıranlardan kaçmakta. Tabi kaçtığı tek şey bunlarla da sınırlı değil. Doktor, aynı zamanda eskiyen bedeninden de kaçma halinde ve bu yüzden zamanı dolan her bedenden yeni bir bedene sıçrayarak zamana karşı galip gelme amacında.
Çok sayıda farklı aktör tarafından canlandırılan Doktor, Dalek ırkı ve yoldaşlarıyla ekranların hala en çok seyirci sahibi yapımlarından birisi. Özellikle uzay – zaman, zaman mekaniği, zaman tutarlılığı, zamanda yolculuk gibi konulara ilgi duyan herkesin bu diziyi kesinlikle izleme listesine alması gerekiyor. Başlarda Show TV’de yayınlanan çocuk kuşağı çizgi filmlerinden fırlama gibi görünen tiplemelere zamanla alışıyor, onları benimsiyor ve içinizde kültleştiriyorsunuz. Bu yönüyle Star-Wars etkisi yarattığını söylemek yanlış olmaz sanırım.
Daredevil (IMDb Puanı: 8,6)
Yıllar önce Ben Affleck’in baş rolünde oynadığı film ile sinematik evrene adım atan Daredevil, hakkının verilmediği hissedilince askıya alınan bir yapımdı. Ancak dizi evrenine attığı adımda ses getirmeyi başardığını söyleyebiliriz. Kör bir avukat olan Matthew Murdock dövüş sanatlarında kendisini geliştirmiş olmasının da etkisiyle geceleri kötülükle savaşmakta olan bir isim.
Onu kendi evrenindeki diğer kahramanlardan ayıran özelliği ise tıpkı Batman gibi Süper-Kahraman olmayan süper kahraman olması. Kendine has özellikleri süper yeteneklerinden değil fiziksel disiplininden kaynaklanıyor. Bu haliyle onun her zaferi emsallerinin zaferlerinden daha değerli. Gözlerinin görmemesine rağmen bunu yapabilmesi de onu çok farklı kılıyor şüphesiz. Tutan dizi versiyonuyla listemizde hoş geldin alanlardan.
The X-Files (IMDB Puanı: 8,6)
Başlangıcı ve popülaritesi, yabancı dizi izleme alışkanlığını kazanmamızdan öncesine dayanıyor. Hatta bu yönüyle Türkiye’de televizyonlarda izlenmeye başlanan ilk bilim-kurgu yabancı dizi olarak da adlandırmak mümkün.
Ajan Fox Mulder ve Dana Scully’nin metafizik olayları araştıran bir departman adına çalıştıkları serüvende, zamanla yaşanan metafizik olayların büyük çoğunluğunun, hükumet tarafından da bilinen ve saklanan uzay ve uzaylı programından kaynaklandığını anlıyoruz. Küçük yaşta kız kardeşinin uzaylılar tarafından kaçırıldığına inanan ve olağan dışı olayların peşini bırakmayan Fox Mulder ile bilime kendini adamış ve yaşanan olayların tamamında doğallık ve bilimsellik arayan Dana Scully, dizi tarihinin birbirine en çok yakıştırılan ortakları olabilirler.
Aralarında senelerce bir duygusal yakınlaşma olması beklenen, zaman zaman bunun eşiğine de gelen ancak prensipleri gereği bu duvarı aşamayan ikilimiz, bilim-kurgu dizi tarihinin en heyecanlı ve gizemli serüvenlerine birlikte atıldılar. Halen baştan başlanıp izlenilesi, gizem dozajı bir an olsun düşmeyen X-Files, klasikçi okurlarımızın zirveye taşıması ihtimali bulunan en iddialı yapım olarak göze çarpıyor.
Supernatural (IMDb Puanı: 8,4)
Selefi olan Buffy the Vampire Slayer’dan aldığı bayrağı tabiri caizse Everest’in zirvesine taşıyan hikaye ağıyla Supernatural, bu kategorinin şüphesiz en iddialı yapımlarından. Boynuz kulağı geçer misali Avcı (Hunter) kavramını gözümüze sokmadan, doğa üstü olayları çözme düsturuyla yola çıkan Winchester biraderlerin hikayesi, zamanla tüm dinlerin sorgulandığı farklı bir yola yöneldi.
Tanrı, Şeytan, Baş Melekler, Melekler, İblisler, Cadılar, Vampirler, Kurt Adamlar derken, Supernatural evreninde işlenmemiş metafizik ve teolojik öğe neredeyse kalmadı gibi. Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık, Budizm, Paganizm vb. hemen hemen tüm inançlarla ilgili bölümlere ve bu inançlara dahil olan karakterlerle karşılaşmak büyük bir keyifti.
Dizinin amiral unsurlarından olan Castiel, belki de gördüğümüz Baş Melekler arasında en pasif olanıydı ancak ona duyulan sevgi çığ gibi büyüdü. Gabriel, Michael, Raphael, Uriel, Metatron, Lucifer gibi baş melekleri bizzat arz-ı endam ederken dizide izleme şansımız oldu. Hatta yetinilmedi, cennet, cehennem, araf gibi kavramlara da girildi. Yine yetmedi, tanrının varlığı sorgulandı. Yine yetmedi, tanrının en baştan beri aslında yalnız olmadığı vurgulandı. Habil ve Kabil’in hikayesine bile atıfta bulunulan bu dizi, aslında dinler ansiklopedisi gibi bir yapıya büründü ki bu kadar geniş bir hikaye ağının tek bir yapıda birleştirilmesi kadar keyif verici çok az eserle karşılaştık.
Supernatural hala devam ediyor, devam etmesi de arzulanıyor, her seferinde “Daha büyük hikaye bulamazlar” dediğimiz ancak daha büyüğüyle muhatap olduğumuz 11 sezon sonrasında Supernatural, sadece bu kategorinin değil diziler tarihinin en iyilerinden olmaya aday.
The Walking Dead (IMDb Puanı: 8,2)
Apokaliptik hayatta kalma mücadelesi hikayesi her zaman popüler olmayı başarmıştır. George Romero ismi ve Ölülerin Şafağı serileri düşünüldüğünde zombi hikayeleri, ölülerin geri dönüyor olmasının gizemi ve çaresizlik hissiyatı kendine her zaman izleyici bulmayı başarmıştır.
Ancak The Walking Dead atalarından farklı bir stratejiyle ilerledi. Sinema filmlerinde bile prodüksiyonun saatler süren makyaj işiyle uğraşmaktan illallah ettikleri, bu sebeple amatör makyajlarla çekim yaptıkları bir noktada, bütçesinin büyük bir bölümünü sıra dışı ve üst düzey ölü makyajına ayıran Walking Dead, bu hamlesinin karşılığını fazlasıyla almış görünüyor. Daha önce hiçbir yapımda görmediğimiz kadar gerçekçi ölü bedenler, parçalanmış vücutlar ve uzuvlar, bununla birlikte çekimlerin yapıldığı ıssız, terk edilmiş ve yaşamın damarlarından çekildiği hissedilen mekanlar diziyi bir külte dönüştürdü.
Yine Game of Thrones’da da gördüğümüz gibi majör karakterlerinin beklenmedik anlarda öldürülebilmesi ve harcanması dizinin enerji ve stres düzeyini en üst noktalara taşımış görünüyor. Eleştirildiği her haftada reytingi de bir o kadar artan dizinin azımsanmayacak sayıda fan kitlesi olduğunu ve iki sezon arasını iple çekenlerin Amistad gemisi mürettebatına dönüşmeye başladığını da hatırlatmakta fayda var. The Walkging Dead hala devam etmekte, ancak bu haliyle de bu listede olmayı fazlasıyla hak ediyor.
Fringe (IMDb Puanı: 8,4)
Bilim – Kurgu dizi tarihinin en önemli eserlerinden biri olduğunu belirtmemize gerek yok sanırım. İzlemeyenler bile ismini en az 1 kere duymuş olmalılar. Çok çok sempatik ve kaliteli oyuncu kadrosu, kızların o dönemki sevgilisi olan Joshua Jackson’ın başrolde olması, Dr. Walter Bishop’ın inanılmaz oyunculuyla bezeli bilim dünyasının ayaklarımıza serilmesi, biz dizi takipçileri için en keyifli dönemleri temsil ediyor.
Paralel evrenler, paradokslar, kriminal bilim, doğa üstü olayların bilimle açıklanması gibi pek çok keyif verici materyali bünyesinde bulunduran Fringe, dizinin ilerleyen noktalarına sakladığı büyük sürprizle izleyenleri ters köşe yapmayı ve heyecan tufanı yaşatmayı başarmıştı. İzleyenlerin ufkunda hem bilime dair pek çok şeyi öğrenmesini sağlayacak devinimi yaratan, hem de ağızları açık bırakacak sürprizlerle bir sonraki bölümü aç bir kurt gibi bekleten Fringe, bu listenin tepesine yerleşme hususunda en büyük adaylardan.
Carnivale (IMDb Puanı: 8,4)
Amerika’nın 1900’lü yılların başında yaşadığı ekonomik buhran döneminde fakirliğin ve düzensizliğin kol gezdiği dünyada sıra dışı kabiliyet ve yeteneklere sahip az sayıda insanın hikayesine şahit olduğumuz, dini öğeler ve ritüellerle genişletilmiş bu evren, izleyenlerin unutulmazları arasında yer alıyor.
Carnivale, kötü olarak yaftalanmış ancak iyiliğin ışığını içinde taşıyan genç ve çaresiz bir adamla, iyi olarak yaftalanmış ancak kötülüğün karanlığını içinde taşıyan despot ve tutucu bir vaizin uzaktan uzağa birbirileriyle mücadelesini anlatıyor.
Yeteneklerinden dolayı ucube olarak anılan ya da hayattan beklentisi olmayan düşmüşlerin bir arada olduğu bir karnaval, aslında göründüğünden çok daha fazlasını bünyesinde barındırıyor. Metafizik öğeler, büyü, kehanet, melek, şeytan, mucize gibi kavramları olabildiğince gerçekçi ve tarafsız biçimde yansıtmayı başaran Carnivale, dizi sektörünün bir dönem yaşadığı ekonomik sıkıntı dolayısıyla ikinci sezonun sonunda erken finalle aramızdan ayrıldı. Ekonomik buhran dönemini yansıtan bir dizinin ekonomik sebeplerle aramızdan ayrılışı en çok dizinin hayranlarını üzmüştü. Dizi erken final yapıp ekranlardan ayrıldığında binlerce izleyicinin yapımcı firmayı mail yağmuruna tuttuğunu da belirtelim. İstediği sonu yapamamış olsa da hakkını vererek yaptığı finalle birlikte unutulmazlar arasına giren Carnivale, beklentilerinizi fazlasıyla karşılayacak bir yapım.
Lost (IMDb Puanı: 8,3)
Dizi tarihinin en büyük hayal kırıklığı finaliyle sonlansa da yaşattığı uzun ve soluksuz serüven ile bizleri ekranlara kilitlemeyi başaran Lost da listemizde. Ayrıca Lost, sadece heyecan ve gizem dolu oluşuyla değil, Türkiye’de yabancı dizi izleme alışkanlığını başlatan ilk dizilerden biri olması dolayısıyla da listede olmayı hakkediyor.
Gizemli bir adaya düşen devasa bir uçağın ve bu uçak kazasından kurtulanların adada yaşadıkları hayatın işlendiği kurguda, aslında kazadan kurtulanların sadece yaşam savaşı vermediğini, adanın mistik yapısı ve tarihiyle ilintili pek çok sıra dışı olayla cebelleşmek durumunda olduklarını bizzat gözlemledik. Adanın içinden kurtulunamayacak şekilde tasarlandığını, hatta kurtulmayı başaranların sadece adayı değil tüm yaşamı ve dünyayı etkilediği vurgusu üzerinden zaman – mekan – uzay zaman ve görelilik gibi pek çok bilimsel kavramı ucundan kıyısından tatmış olduk. Metafizik öğelerin bolluğuyla bizleri bağlayan Lost, finalinde tatmin edememiş olsa da yıllarca izleyicilere yaşattığı heyecan seliyle en iyilerden olma özelliğini koruyor.
The Flash (IMDb Puanı: 7,7)
DC’nin en sevilen karakterlerinden olan ve “I’m the fastest man alive” yani “Ben yaşayan en hızlı insanım” düsturuyla yola çıkan Barry Allen’ın hikayesi The Flash… 2016 yazına girdiğimiz şu günler itibarıyla ikinci sezonu geride bırakan, inişli çıkışlı grafiğine rağmen televizyona uyarlanmış en iyi çizgi – roman uyarlamaları sıralamasında en üstlerde yer alan Flash listemizde yer almakta. Fırtına gibi geçen ve damaklarda eşsiz bir tat bırakan ilk sezonunda Reverse Flash ile olan mücadelesine tanık olduğumuz Barry, bir sonraki sezonda da azılı düşmanı Zoom ile ölümcül bir savaşa girişti. Tüm bu majör kötülerle birlikte çizgi-roman’da görmekten heyecan duyduğumuz yan karakterler King Shark, Gorilla Grodd gibi tiplemelerle de bizleri tekrar buluşturan yapım, CW’nin en iddialı prodüksiyonlarından olmayı başardı. Ayrıca DC – Crossverse mantığıyla Arrow, Supergirl gibi dizilerle de iç içe bölümler yaşatan Flash, kendi bünyesinden yetişen yeni bir dizi olan Legends of Tomorrow‘a da ön ayak oldu. Tempo konusunda sıkıntı yaşasa da bağımlılık yarattığı kesin. Casting hususunda önemli karakterler için müthiş seçimler yapılsa da yan karakterlerde biraz sıkıntı yaşadıkları herkesin ortak görüşü. Ama Flash, bu haliyle bile en iyiler listesinde yer almayı hak ediyor.
Buffy the Vampire Slayer (IMDb Puanı: 8,2)
Kendi türünün ilk örneği olan ve avcılar, cadılar, vampirler, melekler, şeytanlar gibi spiritüel pek çok öğeyi kanlı canlı olarak karşımıza ilk defa bu biçimde karşımıza çıkaran Buffy muhakkak ki listemizin fantastik öğeler açısından en zengin yapımlarından. Ayrıca kendisinden 8 yıl sonra piyasaya çıkan ve kült olmayı başaran Supernatural’a da fikir babası olduğunu söylemek haksızlık olmayacaktır sanırım.
Buffy, hem içindeki metafizik öğelerle, hem tarihten gelen malzemeyi uyarlamasıyla, hem de dizi içinde arkadaşlık, ilişkiler ve eşcinsellik gibi pek çok sosyal konuya yaptığı vurguyla da sadece bir eğlence ve fantezi ürünü olmadığını kanıtlamış bulunuyor. Halen kendi kategorisinin atası olması ve hatırlanması da ne kadar önemli bir yapım olduğunu bizlere kanıtlıyor. Joss Whedon gibi bir dâhiden de daha azı beklenemezdi zaten.
Da Vinci’s Demons (IMDb Puanı: 8,0)
Leonardo Da Vinci tarihin tanıdığı en zeki insanlardan şüphesiz. Biz onu bilime, tıbba ve sanata yaptığı sıra dışı katkılarla tanıyoruz. Ancak Da Vinci’s Demons bize Leonardo’yu bilmediğimiz yönleriyle sunmayı başarıyor.
Yaşadığı dönemin politik kaos ve entrika dolu dönemlerinde Leonardo’nun akıl almaz taktik ve dehayla rakiplerini ve çevresindekileri nasıl şaşırttığını izlediğimiz yapım, özellikle dönemin Osmanlı İmparatorluğu’yla ilintili taraflarını da işleyerek bizleri ihya etti. Günümüzde kullanılan pek çok teknolojinin kökeninde Da Vinci’nin olduğuna, hatta onun günümüzü bile aşan zamanının ötesinde bir dahi olduğuna şahit olurken bir yandan da alışılagelmişin dışında duygusal dünyasını ve ilişkilerini gözlemlemek çok büyük bir keyif. Dizinin prodüksiyonunda dönemin dünyasını ve şartlarını yansıtma açısından büyük emek verildiği de her saniye anlaşılmakta.
Bu bakış açısıyla tarihin en önemli isimlerinden olan Da Vinci ve onun şeytancıkları listemizde olmayı fazlasıyla hak ediyor.
Jericho (IMDb Puanı: 7,9)
İsmini gizemlerin şehir İsrail – Eriha’dan alan, ancak bu şehir isminin kökeninde mistisizmin de yattığının bilinmesi gereken, ahiretteki Jericho’yla özdeşleşen bir yapım.
Gizemi ise bir gün uyandığınızda tüm hayatınızın değiştiğini, bulunduğunuz bölgenin tamamen çevreden soyutlandığını hissettiğinizde ortaya çıkıyor. Jericho “Bir dakika ya? Neler oluyor” sorusunu defalarca sorduğunuz, yaşananların gizemine bölümler boyu anlam veremediğiniz ve bu özelliğiyle Lost’u anımsatan ilginç bir hikaye.
Bulunduğu kasabanın dışarıyla bağlantısı bir anda kesilen ve bunun sebebini bilmeyen topluluk, bir zaman sonra bunun sebebini araştırmak ve iletişime geçebilecekleri diğer kasabalara ulaşmak için planlar yapıyorlar. Ancak ilerledikçe olayın farklı boyutlarının ortaya çıkışına şahit oluyoruz. Şehirlerden şehirlere, kasabalardan kasabalara geçişin bile asker tarafından kısıtlandığı ancak neden kısıtlandığının bilinmediği bir ortamda bir zaman sonra kimliği belirsiz çetelerle mücadele eder hale gelen Jericho sakinleri, neden bu durumda olduklarını öğrenmek için sayısız olaya maruz kalıyor. Bir de kendi aralarında da olaydan haberdar olan ve ajanlık yapanların olduğunu keşfetmeye başladıklarında kaos kaçınılmaz oluyor.
Sürprizini kaçırmadan burada keselim. Gizemi ve tahmin etmeyi seviyor, paranoyadan hoşlanıyorsanız Jericho, size sunduğu bölüm sayısı kadar keyif vermeye en önemli adaylardan.
Gotham (IMDb Puanı: 7,8)
Yıllarca DC müdavimlerinin ve Batman severlerinin Gotham’ı dizi evreninde görmek istediğini belirtmemize gerek yok sanıyorum. Ancak Batman kadar Gotham ve Gotham’ın bu hale gelmesine neden olan tarih de ilgi çekici bir kurgu olmuştur hep.
İşte Gotham’ın bir suç eyaleti haline gelişini ve kökenindeki hikayeleri görebileceğimiz bir eser olan Gotham, Bruce Wayne’in Batman’e dönüşmesinden önceki yıllarda polis şefi Gordon ve çevresindekilerin yaşadıklarını bizlere sunuyor. Bruce Wayne’in anne ve babasının ölümüne ve çocukluğundaki haline de yer yer verilen dizide Gotham, kötülerinin oluştuğu zemini bizlere tüm çıplaklığıyla sunuyor. Bir süper kahraman dizisi ve uyarlaması olmasa da bir çizgi roman uyarlaması olarak düşünüldüğünde belki de türünün en başarılı örneklerinden. Genç Joker’in de varlığından bahsedersek yeterli reklamı yapmış oluruz sanırım.
Arrow (IMDb Puanı: 7,5)
Açıkçası DC’nin genişletilmiş evreninin ilk ürünü olması dolayısıyla çok ses getirdiğini belirtmek gerekiyor. DC evreninde bir sıralama yapacak olsanız Arrow kahramanlar arasındaki popülerliğiyle ne kadar ön plana çıkar bu bir soru işareti. Ancak tıpkı Batman ve Daredevil gibi onun da özellikleri süper yeteneklerden çok disiplin, çalışma ve özveriyle ilintili olduğundan ilgi çekici bir karakter olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Oliver Queen’in hikayesinin Bruce Wayne ile çok fazla benzeşmesi onun en büyük dezavantajı. Ancak bu bir Çakma Batman olayı da değil. Arrow DC’nin eski kahramanlarından ve hatta bazı hikayelerde Justice League’in kurucularından görünüyor. Ayrıca Batman evreniyle kesişimleri de sadece hikaye benzerliğiyle sınırlı değil. Her iki ismin de gelişimindeki asıl faktörün Ra’s Al Ghul olması, aslında ikisinin de aynı okulun öğrencileri olduğunu akıllara kazıyabilir. Oliver sadece Ra’s’dan eğitim alan değil aynı zamanda bazı alternatif hikayelerde Ra’s’ı öldüren kişi olarak da geçmekte. (Bazı hikayelerde de öldürenin Batman olduğu vurgulanır)
Her ne kadar hikayeler iç içe geçmiş olsa da Batman ve Arrow’u doğrudan ilintilendiren faktörler bu iki karakterin özdeş olduğunu gösterecek kadar birbirine geçmemiş görünüyor. Ayrıca Oliver’ın aşk hayatının da Bruce’a oranla daha karmaşık ve eğlenceli olması, Arrow evreninin dizide Flash evreniyle paralellikte bağlantılı gitmesi diziyi ciddi anlamda çekici kıldı. Tabi dizide aslan paylarından birisi her zaman baş kötülere biçilir. Bu aşamada Deathstroke karakterine can veren Manu Bennet’in varlığı da Arrow’un tutunmasındaki en önemli faktörlerden. Ve tabi önce yaveri sonra aşkı konumuna gelen Felicity de bu unsurlardan birisi. Bu faktörler göz önüne alındığında Arrow’u listeye dahil etmemek mantıklı olmazdı.
The Vampire Diaries (IMDb Puanı: 7,7)
Bir best-seller olan ve LJ Smith tarafından kaleme alınan Vampire Diaries isimli kitaptan uyarlanan dizi, Mystic Falls isimli kasabada yaşanan sıra dışı olayları ele alıyor. Salvatore kardeşler olarak anılan vampirlerin şehre dönmesi ve arkalarından diğer tehlikeli karakterleri kasabaya sürüklemeleri, bir de kasabada huzurlu ve normal bir hayat yaşamak isteyen ancak güzelliği sebebiyle ilgiyi üzerine toplayan Elena’nın olaylara dahil olmasıyla ortalık karışıyor. Bir de işin içine, Elena’ya bir hayli benzeyen ve onu taklit etme konusunda ustalaşan yüzlerce yıllık vampir Katherine olaylara dahil olunca heyecan dozajı kaçınılmaz oluyor.
Özellikle vampir hikayelerinin içerisinde aşk – entrika ve kovalamacayı keyif unsuru kabul eden genç neslin bir hayli keyif aldığı yapım, içerik olarak hafiften Twilight serisine sinyal çaksa da onun gibi tam bir ergen işi olmadığını vurgulayacak öğelere sahip.
Ayrıca dizinin başrolünde Lost’dan “Boone” ismiyle tanıdığımız Ian Somerhelder gibi bir heykel adam (cidden yakışıklı herif) bulunması, özellikle genç bayanların diziye yönelimine yönelik büyük bir reklam unsuru.
True Blood (IMDb Puanı: 7,8)
Benzer zamanlarda mücadele verdiği rakibi Vampire Diaries ile çok benzer özelliklere sahip olan True Blood, özellikle başrol oyuncusu Anna Paquin (X-Men – Roque) faktörüyle hayli isim yaptı. İnsanlar ve vampirlerin bir arada yaşamaya başladığı bir distopyanın içinde telepatik güçleriyle karşısındakilerin beynini okuyabilmek kabiliyetine sahip Sookie isimli garson bir kızın, Bill adındaki bir vampire aşık olması ve sonrasında gelişen olayları izlediğimiz dizi, Vampire Diaries ile benzer bir izleyici kitlesini peşine taktı.
Viking Vampirler, Shape Shifter’lar (Şekil değiştirenler), kraliçe vampirler falan derken çeşitliliği artıran dizi, hikayesinin sadeliğine rağmen izleyici kitlesini zinde tutan akışıyla halen fantastik dizi piyasasının ünlü oyuncularından.
Heroes (IMDb Puanı: 7,5)
Günümüz gençliğinin ve Geek olarak adlandırılan tayfasının en büyük zevklerinden birisi “Süper Kahramanlar” şüphesiz. İşte bu noktada, dizi olarak piyasaya sürülen, efektleri, görüntü kalitesi, oyuncu kadrosu ve çizgi-roman görselleriyle işlenen yapısıyla tüm dikkatleri üzerine çeken Heroes, şüphesiz kendi zamanının en iddialı yapımlarından.
Güneş tutulması ertesinde sıra dışı yeteneklerinin farkına varan çok sayıda insanın güçleriyle ve güçlerinin getirdiği zorluklarla yüzleşmesine şahit olduğumuz seri, ayrıca Hayden Panettiere, Ali Larter gibi güzelliği dillere destan isimleri de kadrosunda bulundurmasıyla adından hayli söz ettirdi. Yine benzer biçimde çevresindeki herkesin gücünü emebilen Peter Petrelli, beynini açtığı herkesin gücünü kopyalayabilen müthiş kötü Sylar, zamanı ve uzayı bükebilen Hiro Nakamura gibi hayranlık yaratan süper kahramanlar halen zihinlerimizde güzel yerlerini muhafaza ediyorlar. Çılgın bilim adamı Hintli Mohinder Suresh’i de unutmamak lazım.
Dilediği uzunlukta devam edememiş ve istediği finali yapamadan apar topar sonlanmış olsa da müthiş kaliteli prodüksiyonuyla Heroes kesinlikle bu listede yer almayı hak ediyor. Dizinin, yeni hikayeleriyle ve yeni karakterlerle tekrar başladığını belirtelim.
Terminator: The Sarah Connor Chronicles (IMDb Puanı: 7,7)
Terminator serisi, 90’larda sinematik evrene ucundan kıyısından dokunan herkes için bilindik bir kavram. Yapay zekanın keşfi, yapay zekanın özgür iradesini ele alması, sonrasında insanlığın yok edilmesine karar vermesi, insanların türünün tükenme noktasına gelmesi, direnen bir avuç insanın yapay zekayı yok etmek için savaşması, bu savaş esnasında zamanda yolculuğu keşfeden robotların, insanların lideri John Connor’ı öldürmek için geçmişe yok edici robotları göndermesi…
Hikaye The Terminator ve Terminator 2 – The Judgument Day filmleriyle dünya çapında ses getirdi ve kült haline geldi. Ancak çekilen üçüncü filmin başarısızlığı “Acaba seri daha fazla devam etmese mi?” sorusunu sordurtmuştu. Zira Terminator ile özdeşleşen Arnold Schwarzeneger bir hayli yaşlanmış ve California’da siyasete atılmıştı.
Ancak CGI teknolojisinin nimetleri, günümüzde Arnold olmasa bile Arnold’lu filmler çekilmesine imkan sağlıyor. “Arnold’suz Terminator olur mu?” sorusunu soranlara ise tokat gibi bir cevap “Terminator – Sarah Connor Chronicles” dizisi ile geldi.
Dizi olarak karşımıza çıkan yapım, Sarah Connor ve oğlu John Connor’ın ikinci Terminator filmlerinin bittiği noktadan sonra yaşadıklarını ele alıyor. Yani tahminen 16-17 yaşlarında olan John Connor ve annesinin hikayesini. Hikayede Skynet’in gelecekten halen robot gönderebildiğini fark ediyoruz, bu da ikinci filmde Skynet’i yok etmiş olmanın mutlak başarı için yeterli olmadığını anlamamızı sağlıyor.
İşte bu noktada aslında John’u öldürmek için gönderilen dişi bir yok edicinin hafızasının değiştirilmesi sonrasında iyi tarafa geçişi ve John’u korumak için verdiği savaş konumuz haline geliyor. Hikaye, sonlara doğru çok daha farklı bir noktaya sürükleniyor ve şunu farkediyoruz: “Özgür iradesi olan tüm yok ediciler kötü tarafı seçmemişler”… Yani gelecekte tüm robotlar insan ırkının yok edilmesinden yana değil ve aralarında anlaşmazlık mevcut.
İlk iki film sonrası facia nitelikli prodüksiyonlarla acaba dediğimiz noktada ilaç gibi gelen dizinin baş rolünde, Game of Thrones’dan tanıdığımız Cersei karakterini canlandıran Lena Headey’in oyunculuk dersi verdiğini de hatırlatmakta fayda var.
Kyle XY (IMDb Puanı: 7,5)
İzleyici kitlesi sayı olarak çok üst seviyelere gelmemiş olsa da kaliteli izleyici kitlesi edinerek kendine listemizde yer bulmayı başardı. Kyle, göbek deliği olmadan ve yetişkin halde gözlerini dünyaya açan, kökenini ve ne olduğunu bilmeden hayata adapte olmaya çalışan üstün zekalı bir genç. (Göbek deliği olmamasından mütevellit kendisinin doğmamış olduğunu belirtmemizde sakınca yok sanırım)
Zamanla kendisindeki gizemi çözmeye başladığında ise şaşırtıcı ve gizemli bir geçmişin ürünü olduğunu öğreniyor. Bilimsellik ve bilimin dehasına yaptığı vurgularla en az Fringe kadar iddialı olan yapım, birkaç bölüm izleyen bir bünyeyi etkisi altına alıp müptela yapabiliyor. İlerleyen bölümlerle birlikte diziye yeni katılan kahramanlarla da etkisini artıran dizi, bilim ve etik kavramlarını sorgulamanıza neden oluyor.
Smallville (IMDb Puanı: 7,5)
Superman, Kal-el, Demir Adam… Şüphesiz süper kahramanlar evreninin en kusursuz varlığı, en güçlüsü, en saygı duyulanı ve en imrenileni. Ancak Superman’in Superman olana kadar geçtiği yolları, yaşadıklarını, kendini keşfedişini bu kadar ayrıntılı olarak görebileceğimiz tek hikaye kesinlikle Smallville… İlk aşkı, ilk kavgası, ilk yeteneklerini keşfedişi derken Superman hikayesinin kökenindeki tüm hikayeye hakim olabileceğiniz Smallville, belki de DC evreninin ilk profesyonel universe dizi denemesi.
Zaman zaman DC’nin diğer kahramanlarıyla da karşı karşıya geldiğimiz yapım, CGI efektlerinin de kendi zamanında en yoğun kullanıldığı yapım olma özelliğini taşıyor. Superman’i kendi pelerinli kıyafetinin içinde izlerken daha çok saygı duyabilmeniz için tarihini öğrenmenizin en güzel yolu Smallville’de olanı biteni bilmeniz. Bu haliyle listemizde yer almaması haksızlık olurdu.
The 4400 (IMDb Puanı: 7,3)
Dizi sektöründe yaşanan ekonomik sıkıntılardan etkilenerek kendi planladığından erken bir final yapan ancak bunu yaparken yine de hakkını veren çok değerli bir dizi The 4400. Uzaylılar tarafından kaçırılan ve herkesin artık ümidini kestiği 4400 kişinin bir gün ansızın dünyaya geri dönmelerini konu alan yapım, geri dönen insanların pek de eskisi gibi dönmediklerinin anlaşılmasıyla farklı bir heyecan dozajı yakalıyor.
Dönen insanların kazandığı farklı yetenekler, yetenekleri kazanan insanların iyi ya da kötü tarafta olma yönündeki tercihlerinin farklılığı, normal insanlar arasında kötü olan yeteneklilere karşı verilen mücadele ve güçlerin etkisiyle kaos ortamına sürüklenen bir topluluk hikayemizin merkezini oluşturuyor.
Beklenmedik anlarda yaşattığı sürprizlerle seyircisini sürekli şaşırtmaya ve heyecan dozajını hep yüksek tutmaya çalışan The 4400, bittiğinde tıpkı Carnivale gibi infial yaratan bir diğer yapım. Ancak izlemek isteyenlere kesinlikle önerebileceğimiz çok da kıymetli bir eser.
Oylama:
Sizce yukarıdaki dizilerden hangisi Bilim Kurgu / Fantezi türünün en iyisi olmayı hak ediyor? En fazla 3, en az 1 diziye oy vererek sonucu belirleyebilirsiniz.
Ya da; sizin en iyiniz bu listede yok mu? “Diğer” şıkkını işaretleyip yazı altına yorumunuzla birlikte en iyi adayınızı yazabilir, bizleri yönlendirebilirsiniz:
Not: IMDb puanları 18.12.2020 tarihinde güncellenmiştir.