HIStory2: Crossing the Line Üzerine

8619

Yeni şeyler öğrenerek kendini geliştirmek adına, yeniliklere ve farklı fikirlere açık olmak gerektiğine inananlardanım. Mümkün olduğunca açık fikirli olmaya, önyargılarımı kırmaya, alabildiğim her yerden ilham almaya çalışıyorum. Bu yaklaşım, diziler söz konusu olduğunda da aynı şekilde işliyor: mümkün olduğunca farklı işe göz at – en kötü diziden bile öğrenilecek bir şey mutlaka vardır.

Bir süredir Kore dışındaki Uzak Doğu dizilerine bir göz atmak aklımdaydı; Meteor Garden, A Love So Beautiful ve Love O2O isimli Çin dizilerinin ardından, arkadaşlardan gelen tavsiyeler üzerine Crossing the Line isimli Tayvan dizisini izlemeye karar verdim. Aslında bu diziden bazı sahneleri daha önce Viki’nin Twitter üzerinden paylaştığını görmüştüm, böyle bir alt (kül)tür olması da çok şaşırtıcı gelmişti bana ve mutlaka incelemeye karar vermiştim zaten.

Crossing the Line – İlk Bakış

HIStory2: Crossing the Line, Tayvan yapımı bir BL yani “Boys Love” dizisi. BL yapımlar, iki erkek arasındaki romantik ilişkinin konu alındığı yapımlar olarak biliniyor. Bu tür dizilerin bahsini ilk duyduğum zaman, pornografik içerikler olacaklarına dair bir izlenim uyanmıştı bende dürüst olmak gerekirse, halbuki fazlasıyla yanılmışım. “Eşcinsel çiftlerin hikayesini anlatan pek çok yapım var, BL diye bir alt türe neden gerek var ki?” düşünceleri aklımdan geçiyor -du ama Urban Dictionary tanım yaparken özellikle “kadınları hedefleyen” bir tür olduğunun altını çizmiş. Böyle olunca da insan “E o zaman bu Yaoi…” demeden edemiyor. (Yaoi, erkek/erkek ilişkilerin konu edildiği anime ve mangalara verilen tür ismi. Shounen-ai ile benzer özelliklere sahip olsalar da ayrıştıkları önemli bir nokta var. Yaoi seks sahneleri de içerirken, Shounen-ai yalnızca masum romantik hikayeler anlatır. İki türün de hedef kitlesi genç kadınlardır.)

Crossing the Line – Konusu

25’er dakikalık 8 bölümden oluşan bir web dizisi olan Crossing the Line, romantik bir spor & okul draması aslında. Başrol karakterlerimizden Qiu Zi Xuan (Yan Ze Lu), iyi bir voleybol oyuncusu olmasına rağmen geçirdiği sakatlık sebebiyle spor hayatına daha çok bir antrenör gibi devam eden bir lise öğrencisidir. Okula yeni transfer olan Xia Yu Hao (Fandy Fan) ise çabuk sinirlenen, bu sebeple de başını sık sık belaya sokan (ama özünde çok iyi olan) bir gençtir. Bir gün şans eseri voleybolda başarılı olabileceği fark edilir. Qiu Zi Xuan’ın Xia Yu Hao’yu takıma almak için ikan çabaları sırasında ikisi birbirini daha yakından tanımaya başlar ve ilişkileri derinleşir.

Hikayeye baktığınız zaman, standart bir lise romantik & spor dizisinden (ya da animesinden) çok da farklı bir konusu olmadığını görüyorsunuz. Yok da zaten… Bunu özellikle belirtmek istedim çünkü günümüzde eşcinselliği konu edinen yapımların aksine Crossing the Line’nın homofobi, eşcinsel olduğunu kavrama/itiraf etme süreci, eşcinsellerin yaşadığı sorunlar ya da LGBTI bireylerin hak ve özgürlük savaşı gibi konular ile pek bir alakası yok. Başroldeki çiftimizin ikisinin de erkek olduğu, Oldukça sevimli ve kolay izlenen bir aşk hikayesi. Başrol çiftimizin arasındaki kimyayı ben beğendim. Fandy Fan‘ın oyunculuğu özellikle dikkatimi çekti, Yan Ze Lu ise yakışıklı olmasına rağmen biraz fazla donuk ve mimiksiz.

Dizinin lise yaşındaki gençlerin hikayesini anlatıyor olması ve 13 yaş sınırı olması sebebiyle Crossing the Line seks sahnesi ya da çıplaklık içermiyor. Ancak uzun zamandır izlediğim diziler içindeki en seksi 2-3 öpüşme sahnesini de içerisinde barındırıyor.

Crossing the Line – Eleştiri

Crossing the Line’ı izlerken en çok dikkat ettiğim şeylerden birisi, hikaye akışı içerisinde kullanılan pek çok unsurun (klişeler…) Kore romantik komedileriyle büyük paralellik göstermesi oldu. Örneğin bir karakterin diğerinin üzerine yanlışlık düşmesi ve ağır çekimde izlediğimiz yakalama, bir karakterin diğerini sırtında taşıması, ufacık sıyrıklar için bile mevzu yaratıp ilk yardım uygulayan korumacı partner ve benzerleri… Bu durum sanırım Kore dizi sektörünün diğer Uzak Doğu sektörleri üzerinde nasıl baskın bir etkisi olduğunun kanıtı. Bu arada emin olun dizi prodüksiyon olarak beklediğiniz çok daha iyi.

– Bu kısımdan sonrası Spoiler nitelikli bilgiler içermektedir –

Genel olarak diziyi izlenebilir, çok kafa yormayan romantik bir yapım olarak buldum. Şimdi gelelim hoşuma gitmeyen kısmına. Anlattıklarımdan yola çıkarak LGBTI bireyler ve eşcinsellik içeren yapımlar hakkında bir derdim olmadığını anlamış olmalısınız. Fakat derdim olan bir konu var ki, o da günümüzün ciddi sorunlarından biri olan ensest. Dizide bir ensest durumu yok aslında. Dizide anne babaları sonradan evlendiği için kardeş gibi büyütülen aralarında kan bağı bulunmayan iki erkek üvey kardeş var. Bu üvey kardeşlerin arasındaki ilişki kardeşlik ya da arkadaşlıktan öte bir boyut alıyor zamanla ve tek taraflı olsa da aşka dönüşüyor. (Aynı durum Lost dizisinde Shannon ve Boone arasında da vardı.)

Crossing the Line, adından da yola çıkarak yorumlanabileceği üzere, aşk konusunda sınırların araştırıldığı bir dizi. Böyle ekstrem bir çiftin dizide yer alma sebebi izleyici bu konuyu düşünmeye sevk etmek olabilir. Diğer taraftan günümüz hayran kurgularına bakıldığında ensestin normal bir şeymiş gibi sıklıkla mevzu edildiği, bunun üzerine aşk & seks hikayeleri yazıldığı görülüyor. Böylesine ciddi bir sorunu normalize etmeyi, gerçek kardeş olmasalar da birbirine “ağabey-kardeş” olarak hitap eden iki genci bir aşk ilişkisine sokmayı çok yanlış buluyorum. Belki bu noktada ahlakçılık yapıyorum, yine de (eşcinsellikten bağımsız olarak) Uzak Doğu dizilerinde yer alan benzeri aşk ilişkileri beni rahatsız ediyor.

Crossing the Line – Son Söz

Sevimli bir aşk hikayesi. İç ısıtıyor, gülümsetiyor, kafanızı çok yormadan izlettiriyor kendini. Bir değişiklik yapıp, Amerikan dizisi değil de farklı kültürden bir yapım izlemek isteyenlere tavsiye olunur. Homofobik değilseniz izleyin, homofobikseniz MUTLAKA izleyin çünkü aşkta cinsiyet olmaz 😉