Beyaz perdedeki ilk yönetmenliğini 1974 yapımı The Sugarland Express ile gerçekleştiren ve o günden bugüne birbirinden ilginç hikâyeleri biz sinemaseverlere sunan Steven Spielberg, bu defa kendi hayat öyküsünden ilham alarak ortaya çıkardığı bir yapım ile karşımızda. İzlediği bir filmle hayatına yön veren Sammy Fabelman’ı merkezine alan The Fabelmans bugün ülkemizde gösterime giriyor.
The Fabelmans/Fabelmanlar: Konusu
10 Ocak 1952. New Jersey’de yaşayan Mitzi ve Burt Fabelman çifti, küçük oğulları Sammy’ye ilk sinema deneyimini yaşatmaktadır. Karanlık bir salona girmek istemeyen, büyük bir perdede kocaman kocaman insanlar izlemekten çekinen bu genç çocuk nihayet ebeveynlerin ikna çabalarıyla ilk filmini izler. Cecil B. DeMille’in The Greatest Show on Earth’ünü pür dikkat seyreden Sammy, izlediği tren kazası sahnesinden oldukça etkilenir. Hanukkah için babasından muhteşem bir tren seti hediye aldığında izlediği bu sahneyi uygulamaya karar verir. Treni hasar görmüştür görmesine ama bu onun için yeterli olmaz. Anne Mitzi sonunda bunun için bir çözüm bulur. Baba Burt’ün 8 mm kamerası alınacak ve bu kaza sahnesi kayda alınacaktır. İşte bu sahnenin çekimiyle birlikte kamera artık Sammy’nin vazgeçilmez bir parçası olur. Artık evde kız kardeşlerinin de dâhil olduğu çekimler yapmaya başlar. Kayıtlarla dolu günler gelip geçerken, RCA’de bilgisayar mühendisi olarak görev yapan baba Burt daha iyi bir iş teklifi alınca tüm aile Arizona, Phoenix’e yerleşir. Fabelmanların yanı sıra Burt’ün birlikte çalıştığı aile dostları Bennie Phoenix’e gelmiştir. Yıllar geçer, artık genç bir erkek olan Sammy izci birliğindeki arkadaşlarıyla beraber filmler çekmeye devam eder. Tabii sadece sahneleri çekmekle yetinmez, dönemin kurgu cihazlarını da kullanmaya ve efektler yerleştirmeye başlar. Ki kendi nevi şahsına münhasır yöntemiyle müzikleri de. Ve bir gün Fabelmanlar Bennie’nin de katıldığı bir kamp gezisine çıkarlar. Sammy burada da kamerayı elinden düşürmez ve ailesinin en özel anlarını kayıt altına alır. Sammy yeni filmi için çekim hazırlıkları yaparken babası, büyük bir kayıp yaşayan annesini neşelendirmesi için bir an önce kamp kayıtlarından bir film yapmasını ister. İsteksizce kabul etmek zorunda kalır ve kurguya başlar. Fakat görüntüleri izlerken yakaladığı bazı sahneler Sammy’yi hayal kırıklığına uğratır.
Filmde yetenekli bir piyanist de olan anne Mitzi rolünde Michelle Williams’ı izliyoruz. Bu rolüyle Altın Küre adaylığı da kazanan Williams, keskin duygu geçişleri yaşayan anneye etkileyici bir performansla hayat veriyor. Burt rolünü üstlenen Paul Dano’yu ise şefkatli bir baba rolünde görüyoruz. Seth Rogen, Burt’ün iş arkadaşı ve aile dostu Bennie Loewy rolünde. Hikâyenin merkezindeki Sammy’yi ise Gabriel LaBelle canlandırıyor. Mitzi’nin dayısı Boris rolünde az ama öz bir performansla Judd Hirsch’ü izliyoruz. Keeley Karsten, Julia Butters, Jeannie Berlin ve Robin Bartlett de filmin oyuncuları arasında yer alıyor.
Usta yönetmen ve yapımcı Steven Spielberg, hayatından kesitler taşıyan bu projeyi aslında 1999 yılında kız kardeşi Annie ile birlikte tasarlamış ve I’ll Be Home adını verdiği bir senaryoya dönüştürmüş. Fakat ebeveynlerinin kırılacağını düşünerek projeyi rafa kaldırmış. Fakat 2019 yılında West Side Story çekimlerinde yeniden bir araya geldiği Tony Kushner’la birlikte projeyi yeniden hayat geçirmeye karar vermiş. Ve iyi ki de vermiş. İlk sinema deneyimiyle hayatı değişen bir çocuğun yıllara uzanan o film çekme tutkusu beyaz perdeden tüm izleyicilere tek tek ulaşıyor. Sammy’nin yolculuğunu üniversite yıllarının başlangıcına kadar gördüğümüz filmde aile içinde yaşanan mutlu anları, hüzünleri ve kırgınlıkları Fabelmanlarla birlikte deneyimliyoruz. Ve bir Yahudi ailesi olduklarından dolayı yaşadıkları durumları da. Sammy’nin özellikle lise yıllarında maruz kaldığı sataşmalar da cabası. En önemlisi ise her anın aslında neler barındırdığını Sammy’nin kamerasından fark etmemiz. 1950’li yıllardan 1960’ların sonlarına doğru uzanan hikâye muhteşem bir sanat yönetmenliğiyle izleyicilere o dönemi hissettirmeyi başarıyor. Ve tabii yıllar geçtikçe teknolojinin nasıl geliştiğini… Sammy’nin 8 mmlerle başlayan film çekme tutkusunun nasıl 16mm Arriflex’lere doğru ilerlediğini. Hele ki o kurgu cihazlarına değinmeden edemeyeceğim. Uzun yıllardır TV ve belgesel işlerinde yer alan birisi olarak, Sammy’nin o kurgu makinelerinde filmleri tek tek ayırıp kesip birleştirme çabalarını izledikçe bir zamanlar bu işlerin ne kadar meşakkatli olduğunu bir kez daha hatırlamış oldum.
The Fabelmans/Fabelmanlar: Son Söz
Steven Spielberg’in hem ailesine hem de sinema yolculuğuna ışık tutan The Fabelmans, bu yılın sinema ödülleri adaylıklarında adını bol bol duyacağımız yapımlardan biri. Ödüllerin hepsini toplar mı bilinmez ama bu büyük sinema dehasının bu zamana kadar yarattığı en özel hikâye mutlaka izlenmeli. IMDb puanı 7.7 olan film için benim puanım 8. Hafta sonu planlarınıza Fabelmanları eklemeyi unutmayın.