The Vampire Diaries “A View to a Kill” Bölümü Üzerine

4022
The Vampire Diaries - A View to a Kill

Her yeni bölümün ardından “Vampir günlükleri her bölümüyle biraz daha mı iyi oluyor yoksa bana mı öyle geliyor?” cümlesini kurmaktayım.

The Vampire Diaries‘i başladığından beri düzenli olarak takip ediyorum. Arada sıkıldığını söyleyen izleyiciler olduğunu duysam da kendi adıma şimdiye dek hiç sıkılmadığımı söylemeliyim. Hiç sıkılmadım ama hiç bir bölümü de tekrar izlemek istemedim, şimdiye kadar. “A View to a Kill” The Vampire Diaries’in ikinci kez izlediğim tek bölümü oldu.

Dizilerde benim en çok hoşuma gidenler hep göndermeler, küçük ayrıntılar ve de çok sonraları ne olduğunu anladığımız küçük sırlar olmuştur. “A View to a Kill” özellikle yaptığı göndermelerle beni benden aldı 🙂

A View to a Kill

İlginçtir, dizide en sevmediğim karakterler Elena, Bonnie ve Jeremy. Damon, Caroline, Elijah ve Klaus favori karakterlerim, Rebekah, Stefan ve Tyler’a karşı ise nötrüm. Elena gitgide daha mızmız, Jeremy ile Bonnie ise gitgide daha sinir bozucu oluyorlar. Caroline ve Tyler’ı 2 bölümdür göremiyoruz, Elijah ise daha uzun bir zamandır ortalarda yok. Jeremy ve Bonnie yeni güçleriyle sinir bozuculuk katsayılarını yükseltirlerken, Stefan ve Rebekah arasında kurulan ittifak beni oldukça cezbetmekte.

Gelelim bu bölümü neden bu kadar çok sevdiğime;

* Klaus ve Damon’ın bodrumda yaptıkları konuşma; Stefan’ın da dediği gibi “kötüler arasındaki kaynaşma”… (Villain bonding time!) Klaus nasıl olup da Damon’ın yaptığı tüm kötülükler affedilirken, kendisinin affedilmediğini anlamaya çalışıyordu. Damon her ne kadar “Kötülük yaparken amacın olsun, boşu boşuna yapma, ben hep iyi bir amaç uğruna yapıyorum kötülükleri…” dese de bence biraz kendisini kandırmakta, zira biz boşu boşuna katlettiği insanları hala hatırlamaktayız. Yine de başarılı bir sahneydi.

Angel & Stefan arasındaki benzerlik!?

* Buffy the Vampire Slayer/ Angel göndermesi. Buffy/ Angel izleyenlerin yakınen bildiği üzere ruhu olan vampirimiz Angel’in en önemli özelliği “kara kara düşünmesi”dir. (Brooding ingilizcesi, google da tall, dark, brooding vampire diye arattığınızda Angel’ın bir resmini göreceksiniz 🙂 ) Spike kendisinden hep komik saçlı, kara kara düşünen adam olarak bahseder. Bu bölümde Damon kardeşi Stefan için aynen şu cümleyi kurdu “It is one of his trademarks, likes his brooding and his hair”, Türkçe meali ile “Bu onun en önemli özelliklerinden biri; kara kara düşünmesi ve saçıyla birlikte”. Yazarlar bu göndermeyi düşünerek mi yazdılar bilemeyeceğim ama ben bu şekilde yorumlamayı tercih ediyorum 😉 Ayrıca Kol “I happen to like Earth just the way it is.” cümlesi Spike’ın Buffy the Vampire Slayer 2. sezon finali Becoming Part 2‘daki düşünceleri ile paralellik göstermekte.

* Supernatural göndermesi. Bu bölümde Mystic Falls lisesinde -iptal edilmiş olsa da- 80’ler temalı bir Sevgililer Günü partisi vardı. Stefan, hançerli bir şekilde bir tabutta olduğundan bu döneme dair hiç birşey bilmeyen Rebekah’a DJ’lik yaptı ve Bon Jovi çaldı, hem de Dead or Alive şarkısını!(Supernatural’ın “No Rest for the Wicked” bölümünü anımsatmak isterim bu noktada, buradan buyurun.)

* 80’ler temalı parti tamamiyle şahaneydi, hem Rebekah’nın hem de Stefan’ı kıyafetlerine bayıldım. Diğer taraftan, bu sezonun ana teması “Cure” iken, Stefan’ın ilk olarak “The Cure” çalması da şahane oldu (“Hope you like The Cure.”) Ayrıca yine 80’ler filmlerine göndermeler de çok iyidi, Stefan’ın Say AnythingThe Princess Bride ve The Breakfast Club hayranı olduğunu öğrendik.

* Klaus karakterini sevdiğimi söylemiştim. Hem karakteri he de bu karaktere hayat veren Joseph Morgan‘nın oyunculuğunu beğeniyorum. Kardeşi Kol öldüğünde Klaus’un gözlerindeki ifadeye inanılmazdı. Kol öldüğü için üzüldüm diyemeyeceğim ama Klaus ve Rebekah yeniden “gerçek kötü” olmak için bir sebebe sahip oldular.

bonnie family

* Bonnie’nin annesinin dönüşü şaşırtıcıydı. Bonnie meğerse tedaviyi bulmayı annesi için istiyormuş. Meeeeh. Bonnie, annesi ve babası; üçü de çok sevimsiz karakterler. Bir de nedense bu cadılar güçlendikçe hep bir “bağımlılık” geliştiriyorlar. (Bknz; Buffy the Vampire Slayer’daki Willow).

* Rebekah ve Stefan -yeniden- birlikte. Neler olacak bilemiyorum, aralarında gerçek bir ilişki başlamayacak mı örneğin… Ama şu kesin, Stefan Rebekah ile birlikteyken çok daha eğlenceli bir adam. Kendisini bu şekilde tercih ederim.

* Ve son olarak Silas… Kol’un bu yaratıktan korktuğunu biliyoruz. Ama tam olarak neden, bilemiyoruz. Önümüzdeki bölüm “Into the Wild”da Silas’ın mezarı yani tedavinin gömülü olduğu yeri aramaya gidileceğini biliyoruz, sanırım Silas ile tanışmamıza az kaldı.

A View to a Kill

Bu bölümde beğenmediğim tek şey ise Jeremy’nin tişörtünü yırttığı sahne oldu. O kadar gereksiz, o kadar yapmacık bir sahne ki! Sırf Jeremy’nin vücudunu göstermek için bu kadar abartı bir sahneye gerek var mıydı cidden?