Yaz Bitmeden İzlemeniz Gereken Diziler

4863
İzlemeniz Gereken Diziler

Eğer bu sıcak yaz günlerinde ne izleyeceğine karar veremeyen bir dizi severseniz, bu listenin size yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Yeni dizilerin çok da karşımıza çıkmadığı bu dönemde gözünüzden kaçmış olabilecek keyifli ve ilgili çekici dizileri sizler için sıralayalım istedik.

İşte yaz bitmeden izlemeniz gereken diziler;

1. What We Do in The Shadows

what we do in the shadows

Alışılagelmişin dışında keyifli bir vampir dizisi izlemeye hazır mısınız? İnanmayacaksınız ama bu hikâyede etrafı yakışıklı vampirlerle çevrilmiş genç ve güzel bir kadın yok. Aksine, pek de sosyal olmayan, her biri kendi nevi şahsına münhasır dört vampir ve vampir olma hayaliyle yanıp tutuşan bir insan var.  Aslında bu dizi Jemaine Clement ve Taika Waititi’nin 2014 yılında birlikte yaptıkları What We Do in the Shadows filminin bir uyarlaması.

Clement-Waititi ikilisi Yeni Zelanda’da geçen filmin hikâyesini bu defa Amerika’da Staten Island’a taşıyor. Aynı evde yaşayan dört vampirin maceralarını mockumentary yani çakma belgesel tadında anlatan dizinin tüm karakterleri ise oldukça ilginç. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nda acımasız bir savaşçı olan Nandor, Romanyalı bir vampir olan Nadja, Nadja tarafından vampire dönüştürülen İngiliz asilzadesi Lazslo. Bir de insanların kanını değil de enerjisini emerek hayatını sürdüren, diğerlerinin aksine gün ışığında dışarı çıkabilen enerji emici vampir Colin Robinson. Ve belki de dizinin kesinlikle en sevimli karakteri olan Nandor’un yardımcısı Guillermo. Yaklaşık 11 yıldır Nandor’a hizmet eden Guillermo’nun en büyük hayali efendisi tarafından bir vampire dönüştürülmek. Vampir idolü ise Antonio Banderas’ın Interview with the Vampire’da hayat verdiği Armand.

Dizinin başrollerinde Kayvan Novak, Matt Berry, Natasia Demetriou, Harvey Guillén ve Mark Proksch yer alıyor ve hepsi de rollerinin hakkını veriyor. Hâlihazırda iki sezonu bulunan, hatta 3. sezon onayını alan dizi konuk oyuncularıyla da göz dolduruyor. 1. sezonda karşınıza çıkacak vampir konseyinde Tilda Swinton, Evan Rachel Wood, Danny Trejo, Wesley Snipes’a kadar birçok ünlü isim var. 2. sezonda Mark Hamill’in konuk olduğu On the Run ise kesinlikle dizinin en iyi bölümlerinden biri.


2. Ramy

Ramy

Komedyen Ramy Youssef’in hem kaleme aldığı hem de başrolünde yer aldığı dizi, Mısır’dan Amerika’ya yıllar önce göç etmiş bir ailenin üyesi olan Ramy’nin iki toplum arasında yaşadığı gelgitleri o kadar güzel anlatıyor ki. New Jersey’de ailesiyle birlikte yaşayan Ramy, içinde bulunduğu Müslüman toplumun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da hayatın hiçbir öneminin olmadığını düşünen bir neslin arasında nasıl var olacağını çözmeye çalışır. Tabii dizide sadece Ramy’nin değil annesinin, babasının ve kız kardeşinin de kendi içlerinde neler yaşadıklarını da gözlemleyebiliyorsunuz. 11 Eylül saldırıları sonrası toplumun küçük Ramy ve ailesine karşı değişen bakış açısı düşündürücü ve etkileyici bir bölümle ilk sezonda karşınıza çıkıyor. 2. sezonunda Oscar ödüllü oyuncu Mahershala Ali’nin de yer aldığı dizi izleme listenizde bulunması gereken bir yapım.

İLGİLİ: Hulu “Ramy” İçin 3. Sezon Onayı Verdi


3. I May Destroy You

I May Destroy You

Neredeyse tüm hayatımızı akıllı telefonlarımız üzerinden yaşadığımız bu dönemde ilişkiler konusunda ne kadar dikkatliyiz? İlişkilerimizde farkında olmadan istismar ediliyor olabilir miyiz? İşte İngiliz oyuncu ve yazar Michaela Coel’in elinden çıkan I May Destroy You bu konuyu derinlemesine işleyen bir dizi.

Hikâyenin merkezindeki isim, Chronicles of a Fed-Up Millennial romanıyla Z kuşağının gönlüne taht kuran Arabella Essiedu adındaki genç bir yazar. Terry ve Kwame adında iki şahane dosta sahip ve bir de İtalya’da takıldığı çekici Biagio var. İkinci romanı için ajansın baskısını ensesinde hisseden Bella, yeni hikâyesi üzerinde çalıştığı bir gecede kısa bir ara verip arkadaşlarıyla dışarıya çıkar. İçilen alkol, alınan uyuşturucularla geçen gecenin sabahında başından neler geçtiğini hatırlamaya çalışır. Yeni günde kanayan bir alın ve kırık bir telefon ekranına sahip olan Bella’nın hafızasında tek bir görüntü belirir: Acaba dün gece tecavüze mi uğramıştır? O gece neler yaşadığını mutlaka hatırlamaya çalışmalıdır. Artık Bella için yeni bir hayat yolculuğu başlar. Olayları daha iyi anlamamız için kimi zaman geçmişe dönen hikâye aslında çok önemli bir noktayı bizlere hatırlatıyor: İster flört ister arkadaşlık olsun hiç fark etmez; yaşanan her ilişkide belirli sınırların olduğunu bilmeliyiz ve karşımızdakilere ona göre davranmalıyız. Müzik seçimleri de bir o kadar güzel olan diziye bir şans vermenizde fayda var.


4. I Know This Much is True

I Know This Much is True

Bu yılın en dikkat çeken yapımlarından biri olan I Know This Much Is True, Wally Lamb’in aynı adlı romanından hayata geçen bir dizi. Ama ne dizi… Kendi adıma söylemem gerekirse, bir aile dramını bu kadar derinden hissettiğim bir diziyi uzun zamandır izlememiştim. Çünkü her bölüm resmen insanın kalbini acıtıyor.

Peki, nedir bu kadar etkili olan hikâye derseniz… Dominick ve Thomas Birdsey gerçek babalarının kim olduğunu bilmeden anneleri ve üvey babaları Ray’in yanında büyüyen tek yumurta ikizleridir. Dominick boyacılık yaparak hayatını sürdürürken ikiz kardeşi Thomas ne yazık ki onun kadar şanslı değildir, çünkü paranoid şizofreni hastasıdır. Bir gün halk kütüphanesinde yaşadıkları trajik bir olay Thomas’ın bakım merkezine zorla yatırılmasına sebep olur. Dominick kardeşi Thomas’ı oradan çıkarıp yanına alabilmek için elinden geleni yapmaya çalışır. Geriye dönüşlerin sürekli karşımıza çıktığı dizide ikiz kardeşlerin hem çocukluk hem de üniversite yıllarında neler yaşadıklarını görüyoruz. Her bölümde acaba daha kötü ne olabilir derken ne yazık ki hep daha kötüsü hikâyenin ilerleyişinde karşınıza çıkıyor.

Bu dramı bu kadar etkili kılan en önemli şey ise oyuncu seçimleri. Roman daha öncesinde bir film olarak hakları satın alınmış fakat proje gerçekleşmeyince yazar Wally Lamb bunun bir mini diziye uyarlanmasının daha uygun olacağını düşünmüş.  Dominick-Thomas kardeşler rolü için de işlerinin hayranı olduğu Mark Ruffalo’yu önermiş. Ve ne mutlu ki önermiş. Mark Ruffalo iki ayrı fizikte ve iki ayrı ruh halinde olan bu ikizlere öyle bir hayat vermiş ki, “oyunculuk nedir ve nasıl yapılır”ı dosta düşmana gösteriyor. Bakım merkezinde çalışan Lisa Sheffer rolünde izlediğimiz Rosie O’Donnell da bir o kadar başarılı. Melissa Leo, Kathryn Hahn, Juliette Lewis ve Archie Panjabi’nin de karşımıza çıktığı dizi çok ağır, çok üzücü ama izlenmesi gereken muhteşem bir dram.


5. The Outsider

The Outsider

Sevilen yazar Stephen King bu dizinin ilk tanıtım filmini, “İşlerim arasındaki en iyi uyarlamalardan biri. Umarım izlersiniz.” notuyla paylaşmıştı. İzledikten sonra ne kadar haklı olduğunu ben kendi adıma görmüş oldum. Çünkü son dönemde özellikle dizi olarak karşımıza çıkan birçok Stephen King uyarlaması biraz hayal kırıklığı yaratmıştı. Mesela Mr. Mercedes serisini okuyup beğenen biri olarak uyarlamasının sadece ilk 2 bölümünü izleyip bırakmıştım çünkü kafamda hayal ettiğim şekilde kalmasını tercih ettim. Ama The Outsider için aynı şey geçerli değil.

Ülkemizde Yabancı adı altında piyasaya sürülen kitap uyarlaması, 11 yaşındaki Frank Peterson’ın tüyler ürpertici cesedinin bulunmasıyla başlıyor. Dedektif Ralph Anderson’ın yürüttüğü soruşturmada tüm ipuçları küçükler liginin beysbol hocası Terry Maitland’i gösterir. Olay yerinde Terry’nin izleri bulunur ama kendisinin o gün kasaba dışında olduğuna dair görüntüler vardır. Peki, bu cinayeti kim işlemiştir? Dedektif Ralph tecrübeli polis Yunis Sablo’yla birlikte bu cinayeti çözmeye çalışırken yaşanan bazı doğaüstü olayları da sorgulamaya başlar. Davayı çözme aşamasında yardımcı olacak kilit isim ise Mr. Mercedes kitap serisinin sevilen karakterlerinden Holly Gibney’dir.

Ben Mendelsohn’ın dedektif Ralph rolünde izlediğimiz dizi Cynthia Erivo’yu Holly Gibney rolüyle karşımıza çıkıyor. Dizinin yapımcıları arasında bulunan Jason Bateman’ın da Terry Maitland rolüyle bir Emmy adaylığı kazandığını belirtelim.


6. ZeroZeroZero

ZeroZeroZero

İtalyan yazar Roberto Saviano, Gomorrah’nın ardından ZeroZeroZero romanını da bir diziye çevirerek uyuşturucu dünyasının içinde yaşananları gözler önüne seriyor. Meksika Monterrey’den yola çıkarak İtalya Gioia Tauro’ya teslim edilmesi gereken yüklü miktardaki kokainin sıkıntılı yolculuğunu anlatan dizi, uyuşturucu dünyasındaki üreticilerin, aracıların, satıcıların ne gibi durumlarla başa çıkmak zorunda kaldıklarını gösteriyor. 4 kıtayı dolaşarak ilerleyen bu yolculukta güç savaşlarını ve bunların ağır sonuçlarını adım adım izliyorsunuz.

Narcos tadında bir macera ve bir kovalamaca bekleyenleri şimdiden uyaralım. Dizi konu olarak aksiyon gözükse de merkezinde kesinlikle bir dramı barındırıyor. Özellikle uyuşturucunun nakliye kısmını üstlenen Emma-Chris Lynwood kardeşlerin yaşadıklarını izleyince insan ister istemez haline şükrediyor. Sekiz bölümle anlatılan hikâyenin başrollerinde Andrea Riseborough ve Dane DeHaan var. Emma-Chris Lynwood kardeşleri canlandıran ikilinin performansları muhteşem. Meksikalı oyuncu Harold Torres de rolünü hakkıyla veren isimler arasında. Bu yılın ilk aylarında yayınlanan bu diziyi atladıysanız şimdi izlemenin tam zamanı.


7. Perry Mason

Perry Mason

Erle Stanley Gardner’ın dedektif öykülerindeki baş karakter olan efsanevi savunma avukatı Perry Mason, sekiz bölümlük bir mini dizi uyarlamasıyla yeniden hayata döndü. Fakat karşımıza o kadar kaliteli bir dönem dizisi çıktı ki, HBO da bunu es geçmeyip daha ilk sezon yayınlanırken 2. sezonuna onay verdi. Peki, nedir bu dizinin hikâyesi derseniz onu da hemen anlatalım. 1931 yılının sonlarında Los Angeles’tayız. Ülkenin Büyük Buhran sonucu yaralarını sardığı bir dönemde bir çocuk kaçırma olayının cinayet davasına dönüşmesi herkesi etkisi altına alır. Özel dedektiflik yaparak geçimini sağlayan Perry Mason ve iş ortağı Pete Strickland bu davayı aydınlatmak üzere E.B. Jonathan tarafından tutulur. İlk başlarda basit olarak görünen dava ipuçları ortaya çıktıkça farklı ve tehlikeli bir yöne doğru ilerlemeye başlar. Çocuğu kaçırılan çiftin bağlı olduğu kilise de işin içine karışınca olaylar hiç beklenmedik yönde gelişir.

Oyunculuklar ve çekim kalitesi sizi 1930’ların Los Angeles’ında yaşananların içine çekmeyi başarıyor. The Americans’dan hatırlayacağımız Matthew Rhys kimi zaman geçmişiyle yüzleşen Perry Mason’ın dedektiflikten savunma avukatlığına dönüşünü, adaleti arayış çabalarını çok başarılı bir performansla yansıtıyor. Rahibe Alice rolüne hayat veren Tatiana Maslany de bir o kadar rolüne oturmuş. Dizinin 4.,5. ve 6. Bölümlerinde yönetmen koltuğunda gördüğümüz isim Deniz Gamze Ergüven (Mustang). Susan Downey ve Robert Downey Jr.’ın yapımcıları arasında yer aldığı Perry Mason, polisiye dramları sevenler için tavsiye edeceğimiz bir dizi.