Based on a True Story: Amerika’nın Gerçek Suç Sevdasıyla İmtihanı

602
Based on a True Story (Peacock)

Gerçek suç hikâyeleri ve bunların üzerine yapılan podcast yayınlar son yıllarda özellikle Amerika’da büyük bir patlama yaparak resmen bir sektöre dönüşmüş durumda. Hatta Dirty John ve Dr. Death gibi podcast yayınları bile zamanla dizi olarak karşımıza çıkmıştı. İşte Amerika’nın bu gerçek suç sevdasına Peacock platformu da yabancı kalmayarak ilginç bir yapıma imza attı: Based on a True Story.

Los Angeles’ta geçen hikâyede Ava ve Nathan Bartlett çifti istedikleri hayatın çevresinde bir yaşam mücadelesi vermektedir. Vakti zamanında büyük bir tenisçi olan (hatta Federer’i bile yenen) Nathan, yaşadığı sakatlıktan dolayı profesyonel spor hayatını bırakmış ve şimdilerde lüks bir spor kulübünde tenis bölümünün başında müdürdür. İlk bebeklerine hamile olan Ava ise emlakçılık sektöründe Beverly Hills’in lüks evlerini satmaya çalışarak payını kazanma peşindedir. Gerçek suç hikâyelerine delicesine bağlı olan Ava, oturduğu bölgedeki kadınları parçalayan, Batı Yakası’nın Karındeşeni ismiyle nam salmış bir seri katilin haberlerini özellikle takip eder. Hatta zengin kız arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde konu gerçek suç ve Batı Yakası Karındeşeni’nden başka bir şey olmaz. (Ve bir de eşlerini aldatma) Nathan ve Ava için hayatın kötü gittiği günlerden birinde evlerindeki tuvalet de bozulur. Tamir için eve gelen yakışıklı tesisatçı Matt ve Nathan arkadaş olur ve birlikte takılmaya başlarlar. Bir gece çıktıklarında barda çalışan Chloe’den etkilenen Nathan, daha sonra bu genç kızın Batı Yakası Karındeşeni tarafından vahşice öldürüldüğünü öğrenir. Nathan, Chloe’nin öldürüldüğü gece onu görmüştür. Cinayeti kimin işleyebileceğini düşünen çift, çok geçmeden Batı Yakası Karındeşeni’nin aslında kendilerine çok yakın olduğunu fark eder. Fakat bu durumu polise bildirmektense, katilin merkezinde yer alacağı ve işlediği cinayetleri anlatacağı bir podcast yapmaya karar verirler. Bu durum iki taraf için de muhteşem olacaktır. Ava ve Nathan bu podcast sayesinde bol para kazanıp çevrelerinde gördükleri ama erişemedikleri o hayata kavuşacak, katil ise hem hapse girmeyip hem de ününe ün katacaktır. Fakat ne yazık ki işler umdukları gibi ilerlemez.  

Dizide Ava Bartlett rolünde Kaley Cuoco yer alırken, eşi Nathan Bartlett rolünde ise Chris Messina’yı izliyoruz. Son olarak Air filminde izlediğim ve performansına hayran kaldığım Messina, burada da oldukça başarılı. Birçok dizide ve filmde yer alsa da kendisini daima Da Vinci’s Demons’daki rolüyle hatırlayacağım Tom Bateman, Matt karakteriyle karşımıza çıkıyor. Priscilla Quintana Ava’nın zengin arkadaşı Ruby, Liana Liberato Ava’nın kız kardeşi Tory’yi canlandırırken Stranger Things’ten hatırlayacağımız Natalia Dyer ise Chloe rolünü üstlenmekte. The Boys’un yazar ve yapımcılarından Craig Rosenberg, dizinin yaratıcı ismi. Jason Bateman da Cuoco ile birlikte dizinin yapımcıları arasında yer alıyor.

Gerçek suç hikâyeleri uzun zamandır belgesel, dizi veya film olarak karşımıza çıkmakta. Ama yazının başında da belirttiğim gibi podcast yayınlar son yıllarda gerçek suç denildiğinde özellikle Amerika’da akla gelen ilk yayın aracı. Hepsi birbirinden dehşet verici olan cinayetler ve seri katiller günümüzde resmen toplumu etkisi altına almış durumda. Ve toplumu etkisi altına alan her şey zamanla da sektöre dönüşerek insanlara para kazandırmanın farklı bir yolunu yaratıyor. Rosenberg de bunu fırsat bilerek tuhaf bir gerçek hikâyeden aldığı ilhamla bu diziyi ortaya çıkarmış diyebiliriz. Dizinin ilk bölümünde katili öğrendiğimiz andan itibaren gelişen olaylar (podcast için uygun bir ortam ve tekniğin ayarlanmasından tutun da, katilin ilk yayın için önerdiği değişikliklere kadar) oldukça absürt durumlarla biz izleyenleri karşı karşıya bırakıyor. Hatta beni en çok hayrete düşüren olay, 4. bölümde ekibin “podcast olayını nasıl popüler hale getiririz”i araştırmak için Las Vegas’ta düzenlenen CrimeCon’a katılmalarıydı. İlk izlerken, “Vay be, dizi için ComicCon’dan ilham alarak CrimeCon diye bir şey uydurmuşlar” dedim. Fakat daha sonra araştırınca gerçekten CrimeCon diye bir etkinliğin her yıl yapıldığını (hatta CrimeCruise diye bir etkinlik bile düzenlemişler) öğrenerek şaşkınlıkta ve cehalette kendi sınırlarımı zorladım.

Based on a True Story, gerçek suç takıntısının tiye alındığı, izlemesi eğlenceli bir komedi serisi. Özellikle başroldeki Cuoco-Messina-Bateman üçlüsünün bir aradaki sahneleri diziyi daha da keyifli bir hale dönüştürüyor. Podcast merkezli olması biraz Hulu’nun çok sevilen dizisi Only Murders in the Building’i anımsatsa da hikâyenin başka benzer hiçbir tarafı yok. İlk sezonu 8 bölümden oluşan dizide bölümler genellikle 25-30 dakika arasında. Hikâyeye giriş olması açısından sadece ilk bölüm 45 dakikaya yakın bir süreye sahip. Henüz 2. sezon onayı almasa da dizinin sonu bir sezonun daha olacağının sinyallerini veriyor. Peacock platformunun yapımlarından biri olan Based on a True Story’yi ne yazık ki ülkemizde herhangi bir platformda izleme şansınız yok. Burada da küçük bir parantez açarak bu konuya dair düşüncelerimi belirtmek isterim. 2020 yılından beri yayında olan Peacock, özellikle bu yıl Poker Face, Mrs. Davis ve Bupkis gibi ilgi çeken yapımlara imzasını attı. Hatta bu yazın belki de en çok konuşacağımız işlerinden Twisted Metal ise 27 Temmuz’da dizi severlerin karşısına çıkacak. Ve nedense ülkemizdeki hiçbir platform bir anlaşma yaparak bu dizileri bünyesine katmayı düşünmüyor. Acaba milyonlarca para harcadıkları ya da harcayacakları, alay konusu haline dönüşen yerli yapımların yerine bunlara bir yatırım yapmak daha mantıklı değil midir? Günün sonunda olay üyelerine güzel içerik sunup memnun etmekse, bunu gerçekleştirmek bu kadar zor mudur? Sanırım bu soruların cevabını hiçbir zaman alamayacağız gibi görünüyor. Her zaman söylediğim gibi, sadık bir dizi sever şayet Based on a True Story’yi izlemek istiyorsa onu nerelerde bulacağını iyi bilir. Şimdiden herkese iyi seyirler.