Bölüm İncelemesi: Game of Thrones 6×08 “No One”

3147
Game of Thrones - No One

Game of Thrones 6. sezonun 8. bölümü “No One” da son 2-3 bölümde olduğu gibi durağan geçerek seyircilerdeki “e hadi ama nerede aksiyon?” noktasına getirdi nihayet.

Açıkçası Game of Thrones’u aksiyon için izlemeyenlerden birisi olarak ben bile bu durağanlıktan sıkılmaya başladım. Sıkıcılığın kökeninde durağanlıktan çok sonu gelmeyen çözümsüzlük durumu etkili biraz da… Zaten 10 bölümden oluşan bir sezonun 8’inci bölümüne geldiğimizde hala elle tutulur bir hikaye örgüsünün oluşturulamamış olması can sıkıcı hale geldi.

Çözümsüzlükleri tek tek sıralamak ne kadar doğru bilemiyorum ancak çözümsüzlüğün hemen her tarafta olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Sezonda geriye kalan 2 bölümde ve önümüzdeki sezon için 7-8 bölüm planlanan uzunluklarla bu konular nasıl nihayete erdirilecek emin değilim.

Hikaye ve kurgu olayı, kitapların da suyunu çekmesi sebebiyle senarist ekibe kaldığı ve George R. Martin’in hikaye ağından kopmaya başladığı için tedirginlik vermeye başladı. Kitapları okumayan kitle bile son bölümlerin hikaye ve kurgusunun George R. Martin’in elinden çıkmadığını hissetmeye başladı.

Bu sebeple ben bile bölüm incelemesi yazarken “Nereden başlasam neyi anlatsam?” kısırlığını yaşayacak konuma geliyorum.

Gereksiz konulara gereksiz uzunlukta zaman ayrılıyor.

Bölümde hayal kırıklığı yaşatan hikayelerden birisi Blackfish şüphesiz. Tully hanedanının ayakta kalan tek temsilcisi Riverrun’ı vermem inadıyla kalesine kapanmışken Brienne, Jaime ile anlaşarak Blackfish’i ikna etmek için kaleye girmeye ve onu Sansa ile birlikte Winterfell’i geri almak için ikna etmeye yeltendi, ancak sonuç hüsran oldu. Yaşlı kurt kalesini bırakmak istemedi ve teklifi reddetti. Jaime ise savaşmadan kaleyi almak için stratejik bir hamle yaparak Edmure’u kullandı. Edmure’u kaleye gönderen ve savaşmadan kaleyi teslim etmezse görmediği çocuğunu mancınıkla kaleye fırlatacağını söyleyen Jaime’nin stratejisi işe yaradı. Kaleye giren Edmure, kaleyi savaşmadan teslim etti, Blackfish ise Brienne’in kaçmasına yardımcı olup “Ben savaşarak ölürüm, siz gidin…” diyerek gereksiz bir epiklik kastı.

Yani özetle Blackfish’i kaybetmiş görünüyoruz.

Diğer taraftan Kings Landing’de paralel yapı tahtı ele geçirmiş görünüyordu. High Septim’in akıllıca hamlesi ile Tommen’e “Trial by Combat” yani “Dövüşerek Yargılama” yolunu kapattırması, hepimizin beklentisi olan Cersei’nin dövüşle yargılama sonucu kurtulması ihtimalini ortadan kaldırdı. Dahası “Cleganebowl” yani Gregor ve Sandor Clegane çarpışması ihtimali de en azından şimdilik olmayacak gibi görünüyor. Kings Landing’de laiklik ve sekülerlik çöktü anlayacağınız.

Bölümde büyük yer kaplayan isimlerden birisi de Arya’nın hikayesiydi. Geçen bölümde “bıçaklanan Arya değildi, Jaqen’di, Waif aslında Arya’ydı” falan fişmekan bir yığın teori kasan arkadaşlar da hayal kırklığına uğradı. Zaten bir önceki bölüm incelemesinde de belirtmiştim, bıçaklanan Arya’ydı, şaşırtmaca beklemiyordum. Velhasıl Arya, kendisini tedavi eden aktristin göz göre göre ölümüne şahit oldu. Baygın olduğu sırada kendisini bulan Waif, kadını masanın 4 ayağına geçirmişti ki, içim acıdı, tatlı kadındı yazık oldu…

Denizin karşı tarafında ise Tyrion, Gri Solucan ve Missandei arasındaki komik (!) diyaloglara, sonrasında da Efendilerin gemilerinin Mereen’e taarruza geçişine şahit olduk. Sonra işte Daenerys falan geldi ejderhasıyla, muhtemelen orayı yakıp yıkacak falan. Sonra Greyjoy’lar da gelip katılacak, devasa bir deniz kuvvetiyle Westeros’a geçilecek.

Şimdi buraya kadar yazdıklarımıza bakarsak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:

Teori üretmek durumunda olduğumuz hemen her şeyde ters köşe olduk. Ha, ben teori üretmiyorum bir süredir. Zaten bu sezonda “anti-teori” kasan bir yapıda gidileceğini kestiriyordum, Game of Thrones bizi sürpriz olaylara ve ölümlere alıştırmış olabilir, ancak bu hep böyle gideceği anlamına gelmiyor. Bundan da şikayetçi değilim, zira “ovvvv yine fantastik bir şey oldu” dedirtecek şekilde paso sürpriz kasmaları diziyi yıpratır. Ancak çok majör konularda bile deli gibi kısırlaştı dizi.

Bran’ın hikayesi, geçmişe dair görülerinin bir türlü anlamlı hale gelecek kadar açıklığa kavuşmaması, Rhaegar & Lyanna & Ned üçgeninin kökenine girilmemesi bizi sabırsızlaştırıyor. Jon Snow bu sezon dirildi dirilmesine ama dirilme haricinde bir numarasını göremedik. Melisandre gibi bir karakter sezon boyunca 2 dakika görünmedi. Sansa kendini Catelyn zannediyor, bir coştu falan. Dizinin güçlü tarafı olan psikopat karakter Ramsay’i neredeyse hiç görmüyoruz. Arya’nın “No one” oldum halleriyle Jaqen tarafındaki muhabbetler beklendiği gibi mistik geçmedi. Lord Baelish gibi majör bir karakteri de sezon boyunca gördüğümüz süre 3-4 dakikanın üzerinde değil.

Eeee? Beklentiler?

Bu bölümde beklentilerimi biraz olsun karşılayan ve beni heyecanlandıran bir ayrıntı mevcuttu. Ki bu ayrıntı, aslında bir çok kitap okuyucusunu ve seri severi üzdü galiba:

– Berrick Dondarion

Kitapta en sevdiğim karakterlerin başında gelen Lord Berrick’i bu bölümde Brotherhood without Banners’ın hala başında olacak şekilde görme şansımız oldu. Hound’un şapel inşa eden arkadaşlarını katleden adamların Brotherhood’dan olduğunu fark etmiştik.