Bu esnada Sansa’nın yüzündeki tebessüm, Baelish’in kendine has çakalca sırıtması, Jon, Davos, Tormund’un yüzündeki şaşkınlık ve en önemlisi Ramsey’in “İşte şimdi bittik” tarzındaki yüz ifadesi anlatılmaz yaşanır. Diziyi takip eden herkesin içinin yağlarını eriten bu sahneyle birlikte ciddi bir Baelish hayran kitlesi oluşmuş olmalı. Adamın yaptığı bütün pislikleri unutturacak nitelikteki bu hamlesi, savaşı neredeyse kazanmış olan Ramsey’in bir anda savaş mağlubu olmasına neden oldu.
Ramsey adamlarıyla birlikte kaleye kaçmaya başladığında Jon, Tormund ve Wun Wun peşlerinden gittiler. Başta üçü giderken arkalarından diğer yabanıllar da onlara katılınca kaleyi istila etmek ve içeri girmek için ertesi günün beklenmeyeceğini anlamış olduk. Gerçi Ramsey öyle olmasını umuyordu.
Kalenin kapısını açıp içeri girdiğinde kumandanına “Orduları bitti” dedi ancak “Bizim de ordumuz bitti” yanıtını aldı. Yine de umudu vardı. “Winterfell bizim elimizde, kuşatacak kadar adamları yok, içeride güvendeyiz” diyordu ki Wun Wun’un kale kapısına attığı yumrukların sesiyle irkildi.
Wun Wun bir yığın ok yemesine ve yaralanmasına rağmen kapıyı yıkıp kırmayı başarınca Jon ve adamları içeri akın ettiler, bir bir içerideki adamları indirdiklerinde ise bizim azılı psikopatımız Ramsey, hala şaşılacak derecede kendine güvenen ve korkusuz haliyle Jon’a “Birebir savaş istemiştin, şimdi mantıklı geldi” diyerek sırayla oklarını Jon’a fırlatmaya başladı. Jon tüm okları savuşturup Ramsey’in tepesine bindiğinde ise yağlarımız ikinci defa sonuna kadar erimeye başlıyordu.
Şahsen ben, Jon’un Ramsey’i yere yatırıp ardı ardına attığı her yumrukta elimi kolumu sallar haldeydim, kalbimin atışı hiç yavaşlamadı neredeyse, her yumrukta “Vur bir daha, ez suratını” diyerek tempo tuttuğumu söyleyebilirim. Öyle bir zevkti ki anlatamıyorum. İçten içe Ramsey’e nasıl bir nefret beslediysem, adamdan nasıl tiksindiysem, sanki Sansa benim kız kardeşimmiş, Rickon benim ölen kardeşimmiş, Winterfell benim evimmiş gibi Ramsey’in kafasının ezilmesini, dişlerinin dağılmasını arzulayarak izledim sahneyi.
Son sahne ise tam bir efsaneydi. Ramsey’in nerede olduğunu soran Sansa, zindanda, Ramsey’in aç köpeklerin yanıbaşında bağlı olduğunu öğrendi ve yanına indi. Bu esnada zaten zevkten gebermekte olan ben ve benim psikolojimle diziyi izlemekte olan sizler, yeni bir yağ eritme seansına girdiğimizi farketmiştik.
Ramsey Snow, Ramsey Bolton… Dizi tarihinin en başarılı kötülerinden birisi olabilir. Az zamanda kendinden nefret ettirmeyi başardı. Hatta dizide en çok nefret edilen karakter olan Joffrey’i tahtından indirecek kadar kendinden nefret ettirmeyi başardığını söyleyebiliriz. Her türlü pisliği yapan, sevdiği kadını bile öldükten sonra köpeklerine yediren bir psikopattan bahsediyoruz. Kendi babasını keyifle öldüren, babasından çocuk doğuran analığını ve bebeğini de yine köpeklerine canlı canlı yem eden, Sansa’ya tecavüz eden, üzerine işkence yapan, Theon’un cinsel organını kesip ona yedirmeye çalışan sıradışı bir psikopattan.
İşte böyle bir psikopatın ölümü kesinlikle sıradan olmamalıydı. Eminim Ramsey savaş alanında normal bir asker gibi ölseydi Game of Thrones izleyicileri konvoy yapıp dizinin yapımcı şirketinin binasına yürür, senarist ekibi aç köpeklerin önüne falan atabilirlerdi.
Allahtan öyle olmadı… Aç köpeklerin önüne atılan senarist ekip değil Ramsey oldu…
Ramsey, tam da layık olduğu biçimde, acı çeke çeke, çektirdiği acıları hissedecek biçimde, ölmesi gerektiği gibi öldü. Dizi izleyicilerinin zevk yüzdesinin tavan yaptığı bir biçimde; geberdi denecek biçimde öldü. Şiddetten beslenmek ve keyif almak insan doğasının yoz tarafıdır belki. Ancak dizide bizlere tanıtılan Ramsey öyle bir karakterdi ki tüm izleyiciler onun ölüm sahnesinde keyiften çıldırdılar. Sosyal medyaya baktığınızda bu ölümden alınan zevkin ne düzeyde olduğunu çok net görebiliyoruz.
Jon’un yüzünü dağıttığı Ramsey, zindanda, Sansa’nın gözleri önünde, bakışları arasında, kendi aç bıraktığı köpekleri tarafından paramparça edilerek, çığlık çığlığa öldü. Sansa, ölümünden hemen önce Ramsey’e gereken psikolojik yıkımı da yaşatıyordu:
-“Adın silinecek, anıların silinecek, evin silinecek, sen silineceksin…”
-“Köpeklerim bana asla dokunmazlar, sadık yaratıklardır…”
-“Öyleydiler, ama onları 7 gündür aç bıraktın. Bunu sen söyledin”
O an Ramsey’in gırtlağındaki korku yutkunması da bölümün paha biçilmez anlarındandı…
Derin Bir Nefes Alalım
6. sezonun 9. bölümü, her noktasıyla, her sahnesiyle, her anıyla kusursuzluğa en yakın şekilde seyrederek nihayete erdi. “Aksiyon yok” diyen bünyeler için en az bir 6-7 bölüm yetecek aksiyonu tek bölümde gördük.
İzlerken yoruldum, soluk soluğa kaldım. Diyorum ya kalp atışlarımı boğazımda hissedebiliyordum, o kadar etkileyici bir bölümdü benim için. Dert babası olan Stark’ların kaleye tekrar kurt flamasını asmaları, Jon’un en nihayetinde artık “ohhh be” diyebildiği, Sansa’nın artık aptal kızlıktan çıkıp tam bir Stark kadınına dönüşmesi en güzel ayrıntılar. Bununla birlikte Tormund’un ölmemesi en sevindiğim taraflardan. Onun Brienne of Tarth ile yaşayacağı çok şey var daha. Davos da yaşıyor, harika bir danışman, ancak umarım öfkesine yenilip Melisandre’yi katletmek gibi bir aksiyona girişmez. Wun Wun en az Hodor kadar üzdü bizleri. Ruhu şad olsun.
Ve Baelish… Littlefinger kimseye karşılıksız yardım etmez. Bakalım yoktan var olan Lord, Stark’lardan neler talep edecek? En önemlisi, hala bir Snow olan Jon, Winterfell Lordu bir Stark olabilecek mi, yoksa hanenin başına Sansa Stark mı geçecek? Bunlar merak konuları…
Gelecek bölümde, yani finalde ise en az bir buçuk saatlik bir bölüm bekliyorum. Bu bölümde toparlanması gerekenleri toparlayıp özellikle Bran ile ilgili kısımlara değinilecektir.
Ve artık “Tower of Joy” olayını açıklayın arkadaşım. İnsanlar meraktan geberdi. Bran bir geçmişe gitsin, Ned ve Lyanna arasında geçen muhabbeti artık bir öğrenelim, sırrın açık edildiği flashback sahnemize bir şahit olalım.
Tüm Westeros’u kaosa sürükleyen olayın ayrıntılarını Bran’in geçmişi görme yeteneği sayesinde anlayalım ki önümüze bakalım.
Bir sonraki bölümün, yani finalin Bran ve Tower of Joy ağırlıklı olacağı tahminini yaparak bu uzun yazıyı sonlandırıyorum. Evet haddinden fazla uzun oldu ama gerçekten bunu hak eden bir bölümdü. Muhtemelen defalarca tekrar izleyeceğim bu bölümü. Ancak IMDb’de görülebileceği üzere bölümün 10 üzerinden 10 almayı kesinlikle hak ettiğini düşünüyorum.
The North Remembers…
Sevgiler!