Ana hikayemize dönelim…
Tanrı “işte budur” dedikten sonra tüm meleklerine insana secde etme emri veriyor Adem’e… Meleklerin çoğunun kafasında soru işaretleri var ancak “Lord”un emrine karşı gelmekten korktukları için kabul ediyorlar.
Sadece Lucifer…
“Baba, ben senden başkasına diz çökmem…” diyor. Lucifer’a göre testi geçen kendisi. Lucifer, Tanrı’nın asıl testinin melekler üzerinde olduğunu, Tanrı’dan başkasına diz çöküp çökmeyeceklerini merak ettiği için bunu yaptığını, bu testi de sadece kendisinin geçtiğini düşünüyor. (Bu inanç, Ortadoğu’da Zerdüşt’lük olarak adlandırılan inancın aynısı)
Nihayetinde Tanrı Lucifer’a hayli sinirleniyor, ya da öyle görünüyor ve onu cehenneme sürüyor. Bu esnada Lucifer Tanrı’ya “insanları bizden çok sevdiğini belli ettin ancak sana onların bu sevgiye layık olmadığını göstereceğim, bana zaman ver” diyor, Tanrı da kıyamete kadar bu vakti veriyor. Karanlığı hapis tutmak için kullanılan mührü ise Lucifer’dan alıp Adem’in oğlu Kabil’in bileğine koyuyor Tanrı. Yani diziden tanıdığımız Cain… Cain bu mührün etkisiyle kardeşi Habil’i öldürüyor. Ömür boyu lanetli dolaşıyor. Bu mühür bir şekilde Cain’den Dean’e geçmişti hatırlarsınız.
İşte yaratılışın temelinden bu yana var olan ve Karanlığı hapseden o mühür Dean’in elindeyken ve Mahşerin 4 Atlısından Ölüm bu mührü kaldırınca Karanlık serbest kalıyor. Serbest kalan karanlık, kendisini serbest bırakan Dean Winchester‘a aşık oluyor. (Bu kısmı çok fantastik, nasıl bağlayacaklar bilmiyorum, ancak Darkness’ın
Tanrı’nın yarattığı ve sevdiği bir şeye aşık olması kavramı toparlaması hayli zor bir metafor). Tanrı, tüm bu olayların sonrasında, Karanlığın büyük bir güç ve öfkeyle Amara olarak dönmesinin akabinde, savaşı tekrar kazanamayacağını düşünmüş olmalı ki otobiyografisini yazmaya başlıyor. Bunun için de en çok güvendiği katibi olan Metatron’u yanına alıyor.
Metatron Tanrı’nın yazdığı otobiyografiyi okuyor, ancak okuduğu otobiyografinin tarafsız olmadığına, dahası gerçek olmadığına karar veriyor. Bunun gerçeklerle donatılması gerektiği konusunda Tanrı’yı ikna eden Metatron, sonrasında Tanrı’nın hem otobiyografi yazmasındaki amacını, hem de aslında ilk başta kendilerini yaratmasındaki amacını sorguluyor, hem de gözleri dolarak. Tanrı’nın cevabı çok daha şaşırtıcı:
– Çok yalnızdım…
Supernatural, metafor oluşturma, varlığın amacını sorgulama ve evrenin tüm dinamiklerini tek bir kompozisyonda toparlama açısından eşsiz bir eser halini aldı. Özellikle dinler ve inançsal karmaşalar konusunda kendisini kararsız hisseden kitleye çok büyük ilham kaynağı oldu. Bunu tek taraflı söylemiyorum. Benim gibi bir Deist Agnostik’in de, inançlı bir Muhafazakar Dindar’ın da bu diziden alacağı çok önemli dersler var:
– Tanrı, yaratma amacının, yaşattıklarının ya da yaşanmakta olanlarının sorgulanmasına karşı çıkacak kadar despot bir varlık mıdır yoksa bunların sorgulanmasından zevk alan ve varlığının hissedilmesinden memnuniyet duyan, kendisiyle iletişime geçilmesinden keyif alan bir varlık mıdır?
– Tanrı sandığımız kadar kusursuz ve bilge midir? Olmuş, olan ve olacak her şeyi bilmekte midir yoksa o da bizim kadar olayların akışını merak halinde midir? Özgür irade gerçekten özgür müdür yoksa Tanrı tarafından sınırlanmış duvarlar çerçevesinde mi özgürdür?
– Tanrı’nın yaratma sebebi nedir? Bize ihtiyacı var mıydı? İhtiyacı yoksa neyi görmek istiyor? Tanrı kibirli mi? Kibiri ve egosu var mı? Egosunu tatmin etmek için mi tapınılmak istiyor? Tanrı’nın “El-Kabir” sıfatı kibirini mi temsil ediyor? Tapınılmak için mi bizleri yarattı yoksa yalnız kalmamak için mi?
Supernatural tüm bu soruları yanıtlayabilir mi bilmiyorum.
Ancak bu soruları bu kadar özgürce ve sıra dışı bir yöntemle sorduğu için bile “Kült” olmayı hak ediyor.
Dizinin son bölümünde Tanrı’nın Darkness’ı durdurmaya niyetli olmadığını, onu yeneceğine inanmadığını, çünkü onu yendiği zamanki gibi yanında eşsiz varlıkları olan Baş Melekleri’nin bulunmadığını, Lucifer’ın da eskisi gibi tutkuyla kendisine bağlı olmadığını düşündüğünü görüyoruz. Bu nedenle tek seçeneği kalmış gibi davranıyor. İnsanoğlu’nu ve yarattıklarını koruyabilmek adına kendisini feda etmek…!!!
Tanrı, Darkness’a “Beni al karşılığında yarattıklarıma dokunma” teklifiyle gitmeye hazırlanıyor. Bu kararını sorgulayanlara da “İnsanoğlu bir yolunu bulur” cevabını veriyor. Daha önce Apocalyps’i engellemeyi başaran Dean ve Sam’in bu durumdan da bir çıkış yolu bulacağına inanıyor gibi görünüyor. Gitmeden önce de hatırlanmak üzere otobiyografisini insanlığa bırakıyor…
Gelecek bölümlerde neler olur bilemiyorum. Ancak Tanrı metaforunun bu kadar yumuşatıldığı, güçsüzleştirildiği ancak buna rağmen çekici kılındığı başka bir durum da hatırlamıyorum. Bu nedenle Supernatural’ı çok seviyorum galiba. Sundukları, kendi çerçevesinde bir mantığa sahip ama kimilerinin kanına dokunsa da “olması gerektiği gibi…”
Önümüzdeki bölümlerde God, Darkness, Lucifer, Winchester biraderler, Crowley, Castiel gibi çok parametreli büyük olaylar bizleri bekliyor. Ben bu olaya geçmişte aramızdan ayrılan diğer baş meleklerin de katılacağı kanaatindeyim.
Son olarak deyinmeden geçmemememiz gereken hususları dile getirelim:
– Bu bölümde Donatello adında bir Peygamberimiz daha oldu, kendisi ateist bir kimya profesörüydü. Ancak peygamber olduğunu öğrenip Tanrı’yla tanıştığı anda “Sizinle tanışmak benim için bir onurdur” şeklinde tepkisi ve birden bire inançlı hale dönüşmesi efsane ötesiydi ve gülmekten yerlere yattım.
– Eski peygamberimiz Kevin’ı bir süreliğine görme şansımız oldu. Çok acı çeken çilekeş Kevin’ımızın en azından bir miktar da olsa mutlu olduğunu görmek içimizi ısıttı
– Dean’in Tanrı’yı ve amaçlarını sorgularken, “Bu zamana kadar nerelerdeydin, biz neler çektik görmedin mi?” minvalindeki sorgulaması anında hem Tanrı’dan korkusu ve tedirginliği hem de gözlerinden yaşlar süzülerek yaptığı duygusal konuşması dizinin en etkileyici anıydı. Dean bu soruları sorarken Tanrı’nın mahcubiyeti görülmeye
değerdi. “Biz nasıl bir hayat yaşadık görmedin mi? ve kılını bile kıpırdatmadın mı?” şeklinde Tanrı’ya vicdan yaptırışı tam Dean’in kalemiydi.
– Ah Dean Ah… Adam Tanrı’yla bile muhattap olurken eyvallahı yok. Tanrı’nın Bunker’da kalmaya başladığı zaman gece yarısı şarkı söylediğini ve Dean’in onu susturmak için “Kapa çeneni yeter…” şeklinde bağırdığını duyunca ikinci kez yerlere yattım. Birebir muhatap olduğunda tir tir titrediği Tanrı’ya gece uykusunu böldüğü için “Az sus be birader” diyebilen kaç dizi karakteri bulabilirsiniz?
– Lucifer’ın Tanrı’yı onca zaman sonra tekrar gördüğünde verdiği tepki izlenmeye değerdi. Bir yanda koşup sarılmak ister gibi bir hali vardı, diğer yanda gidip suratına yumruk atmak ister gibiydi. Tıpkı birbirini çok seven ama aynı zamanda nefret etmek için sebebi olan iki sevgili gibiydiler.
– Metatron tam sevimli bir hal almaya başlamıştı ki Lucifer’ı kurtarmaya çalışan Sam, Donatello ve Chuck’a yardımcı olmak için kendini feda edesi tuttu. Amara’nın geldiğini hisseden Metatron bir Enochian büyüsü ile onu durdurmaya çalışmak için geride kalmayı tercih etti. Yaptığı kan büyüsü işe yaramadı. Amara etkilenmedi ve sonrasında Amara’nın Metatron’u karanlığıyla yutuşunu izledik. Metatron’un akıbeti ne olur bilemiyoruz. Ama bu onu son görüşümüzse “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “İyi bilirdik” dememizi sağlayacak kadar fedakar davrandı. Nur içinde yat Metatron…
Supernatural son 2-3 sezondur 10 üzerinden 7’lerle ve sadece Fan’larının desteğiyle ayakta kalmış gibi görünüyor olabilir. Ancak belirtmeliyim, rahatsız edici Darkness hikayesi ve faktörüne rağmen bu sezon 10 üzerinden 9 ilerliyor. Eğer bu hikayeyi güzel bağlayabilirlerse, Tanrı ve Baş Meleklerle ilgili yapıyı da adam akıllı bir düzleme oturtmayı başarabilirlerse bu sezonu 10 üzerinden 10 ile tamamlamamaları için bir sebep yok…
Kafamda AC/DC’nin Highway to Hell şarkısıyla izlediğim her bölüm için teşekkürler Supernatural…
Sen hiç bitme emi…?