Netflix Türkiye‘nin sağladığı olanak vasıtasıyla, Netflix’in yeni dizisi MINDHUNTER‘ın ilk 2 bölümünü izleme fırsatım oldu. Bu yazıda çok fazla detaya girmeden ve mümkün olduğunca spoiler vermemeye çalışarak, biraz MINDHUNTER‘dan bahsetmek istiyorum.
John Douglas ve Mark Olshaker’in “Mind Hunter: Inside the FBI’s Elite Serial Crime Unit” adlı kitabından uyarlanan MINDHUNTER’ın yürütücü yapımcılığını; Se7en, Fight Club, Gone Girl gibi ünlü filmlerin yönetmeni David Fincher üstleniyor. Netflix’in bir diğer çok sevilen dizisi House of Cards‘ın da yürütücü yapımcısı olan Fincher, MINDHUNTER’ın ilk bölümünde yönetmen koltuğuna da oturuyor. Fincher’a yürütücü yapımcılık konusunda yardımcı olan diğer isimler Oscar ödüllü oyuncu Charlize Theron ile Joshua Donen ve Cean Chaffin.
Diziden bahsetmeye başlamadan önce, biraz dizinin uyarlandığı kitap hakkında bilgi vermek istiyorum. John Douglas ve Mark Olshaker tarafından yazılan Mind Hunter: Inside the FBI’s Elite Serial Crime Unit isimli kitap 1996 ylında yayınlanmış ve Özel Ajan John Douglas’ın ağzından, 25 yıllık kariyeri boyunca yaşadıklarının perde arkasını anlatıyor. John Douglas, seri katil teriminin henüz yeni kullanılmaya başlandığı dönemde, pek çok “ünlü” seri katil ve tecavüzcünün peşine düşmüş; diğer taraftan bazılarıyla birebir görüşerek röportajlar ve araştırmalar yapmış; davranış bilimi ve suçlu profili çıkarma konusundaki çarpıcı yaklaşımı ile FBI’nın çalışma şekline yön vermiş kendi alanında gerçekten öne çıkan bir isim. İşte kitapta da, Douglas üzerinde çalıştığı cinayetlerden ve profilini çıkardığı katillerden bahsediyor.
Hem polisiyeye bayılan, hem de psikolojiye (özellikle davranış bilimi) ilgi duyan bir insan olarak, MINDHUNTER’ın özellikle ben beğeneyim diye çekildiğini düşünüyorum. Şaka bir yana, MINDHUNTER henüz ilk sahnesi itibariyle çok çarpıcı bir suç-draması olacağını ortaya koymayı başaran bir dizi.
Are criminals born, or are they form? (Suçlular doğar mı, sonradan mı bu hale gelir?)
MINDHUNTER’da hikayemiz 1979 yılında başlıyor. Yetenekli FBI ajanı Bill Tench (Holt McCallany), Davranış Bilimi ekibinde bir diğer FBI ajanı Holden Ford (Jonathan Groff) ile bir araya geliyor. İkili, ülkenin farklı noktalarındaki polis memurlarına, cinayet vakalarına ve suçlulara nasıl yaklaşmaları gerektiğine dair eğitimler vermeye başlıyorlar. O dönem henüz psikoloji biliminin, suç ve suçlu analizinde pek yer bulmadığı zamanlar ve inanılan şey insanların doğuştan suçlu olduğu: yani katil olmak genlerinizde var. Bu varsayım Tench’e yeterli gelmiyor ve katilleri cinayet işlemeye iten etmenleri anlayabilmek için, onlarla konuşmaya başlıyor.
Yöneticilerin aklındaki tek düşüncenin “Suçluları anlamak zorunda değiliz, onları yakalayıp idam etmemiz yeterli” olduğu bir dönemde, Tench ve Ford’un yapacakları bu çalışma için onay alması çok da kolay olmuyor elbette. Ancak suçları önlemek ve vakaları çözüme kavuşturmak için, suçluların kafasının nasıl çalıştığını anlamaları gerektiği konusunda kararlı olan ikili, sonunda resmi olarak çalışmalara başlıyorlar.
Burada özellikle belirtmek istediğim nokta, her ne kadar (izlediğim ilk 2 bölüm için konuşuyorum) görsel olarak beni çok fazla zorlayacak bir sahne olmamış olsa da, bir katilin kendi annesini nasıl öldürüp, daha sonra ona tecavüz etiğini sanki yemek tarifi veriyormuşçasına rahatlıkla ve soğukkanlılıkla anlatabiliyor olması oldukça tüyler ürpertici. Maalesef bu da dizinin aynı anda hem çekici, hem de itici özelliği oluyor.
Dizide yer alacak, fragmanlarda da gördüğümüz bir diğer isim ise Anna Torv (spoiler sayılmadığını umarak, kendisinin ilk 2 bölümde yer almadığını söylemeliyim). Fringe sona erdiğinden beri uzun soluklu bir projede yer almayan Torv, MINDHUNTER‘da Wendy isimli bir psikologu canlandıracak.
İzlediğim ilk 2 bölüme dayanarak karşımızda, bizim de kafamızı yorarak suçluların nasıl düşündüğünü anlamaya çalıştığımız ve muhtemelen polisiye diziler söz konusu olduğunda ilk defa suçlara daha farklı bir açıdan bakmamızı sağlayacak bir dizi olduğunu söyleyebilirim. MINDHUNTER pek çok açıdan ilgimi çekti, mutlaka izlemeye devam edeceğim.