Bir “Star Wars: The Rise of Skywalker” İncelemesi: O Kadar Da Kötü Değil Aslında!

1945

Hayranı olun ya da olmayın; tüm filmleri izlemiş olun ya da olmayın, günümüzde yaşıyorsanız eğer Star Wars’u mutlaka duymuş olmalısınız. Evet, George Lucas‘ın 1977 yılında başlattığı efsane, geçtiğimiz hafta gösterime giren Star Wars: The Rise of Skywalker filmiyle sona erdi.

Efsanenin son filmi Star Wars: The Rise of Skywalkerı, 19 Aralık Perşembe gecesi Samsung özel gösteriminde izleme şansım oldu. Samsung, Star Wars: The Rise of Skywalker’ın yayınlanmasını kutlamak için özel bir iş birliği yaptı ve Galaxy Note 10+ Star Wars özel sürümünü piyasaya sürdü. Bu özel sürüm akıllı telefon, kırmızı bir S Pen ve Galaxy Buds ile birlikte karanlık taraftan esinlenmiş siyah ve kırmızı tasarıma sahip. Açtığınız andan itibaren Güç’ten esinlenin – Size tüm galaktik deneyimi sunan özel Sith tarzı bir tema ile sunuluyor. Bu özel sürümle alakalı tüm detaylara şuradan bakabilirsiniz.

Şunu söyleyerek başlamalıyım sanırım, Star Wars filmlerini seven bir izleyici olsam da bir Star Wars fanı değilim, yani Star Wars’un devasa evrenine dair derin bilgiye sahip değilim. Dolayısıyla filme bir fanın gözünden bakmıyorum, onların gördüklerini göremiyor olabilirim.

Star Wars’un son üçlemesi 2015 yılında 7. film “The Force Awakens” ile başladığından bu yana tartışmalar devam ediyor. Bazen sanırım kemik bir hayran kitlesine sahip olmak, bir franchise için faydadan çok zarara sebep olabiliyor. Bir grup insanın çocukluk hayallerini süsleyen bir iş düşünün; o işin devamı olan projeyi aynı insanlara 40’lı, 50’li yaşlarda beğendirmeye çalışıyorsunuz… İşte o fanların söyleyecek hep çok sözü vardı yeni filmler hakkında ve yeni üçlemeyi bir türlü beğenmediler.

Star Wars: The Rise of Skywalker filminin konusuna dair uzun uzun bir şeyler yazmayacağım. Sadece şunu söylemek istiyorum. Ben filmi beğendim. İnsanların neden bu kadar nefret kustuğuna (“Abi neredeyse uyuyordum bu neydi yağğğğ!”, “İkinci yarısına zor tahammül ettim…”) en ufak anlam veremeyecek kadar beğendim hatta. Evet, serinin en iyi filmi değil, evet izleyince hayatım değişmedi, evet hiçbir zaman en iyi filmler listemde yer alamayacak… Ancak bu filmi sinemada izlemek bana büyük keyif verdi, gözlerimin yaşardığı ve kahkaha attığım anlar oldu; hele ki ikinci yarıda o kadar heyecanlandım ki içimden pek çok defa “Mükemmel!” diye geçirdiğimi hatırlıyorum. Ben bu son üçlemeyi, Anakin Skywalker’ın hikayesinin anlatıldığı önceki üçlemeden daha çok sevdim hatta…

Elbette insanların izledikleri şeyleri beğenme ve beğenmeme hakları var. Sanat, pozitif bir bilim değil, kesin doğrular ya da yanlışlar yok. Bu yazı “Ne güzel film yahu, ne demek beğenmedim?!” yazısı değil. Ancak son zamanlarda insanların bazı şeyleri özellikle “beğenmeme” eğiliminde olduklarını gözlemliyorum, sanki bu daha fazla “etkileşim” getiriyor. Öhöm, neyse.

Star Wars: The Rise of Skywalker‘ın yönetmeni, J.J. Abrams idi. Kendisini Lost dizisinden ve Star Trek filmlerinden anımsıyor olmalısınız. Başrollerde ise Daisy Ridley (Rey) ve
Adam Driver (Kylo Ren) vardı önceki iki filmde olduğu gibi. Ben hem Rey’in, hem Kylo Ren’in hikayesini; hem de ikisinin birbiri içine geçmiş, ikisini birbirine bağlayan hikayeyi sevdim. Yeni üçlemede benim sevmediğim bir karakter olmadı. Sanırım tüm bunlar göz önüne alındığında, filmi sevmiş olmam şaşırtıcı olmamalı. Göz attığım bazı eleştiriler senaryonun mahvedildiğinden, hikayenin kendi içindeki tutarsızlıklardan, karakterlerin tutarsızlıklarından ve hatta “Bu Star Wars ruhuna aykırı” gibi detaylardan bahsediliyordu. En başta söylediğim gibi, ben kemik hayran kitlesi içinde yer almadığımdan, Star Wars ruhuna uygun olmayan şeyler (neylerse artık onlar) benim gözüme çarpmadı.

Sanırım filme dair yapabileceğim tek olumsuz eleştiri, kısa sürede çok fazla olayın art arda gerçekleşiyor olması olabilir. 2 saat 20 dakikaya sıkıştırılmaya çalışılan o pek çok olay sebebiyle de, daha fazla görmek istediğim karakterlere yeterli zaman kalmamış. Mesela Rey ve Kylo Ren’i daha çok beraber görmek isterdim.

Filmi izlemeye giderken bir beklentim yoktu ve hiç spoiler bilgiye de maruz kalmamıştım (fragman bile izlediğimi hatırlamıyorum). Ama bir süredir orada burada filmin henüz gösterime girmeden haftalar önce yerilmeye başlandığını biliyorum. Sanırım pek çok kişi salona bu ön yargı ile, filmden nefret etmek için gitti. Filmin IMDb puanı 5.8 civarında açılış yaptı (şu anda 7.0 olmuş, 7.5 gibi sabitlenecektir). İlk hafta sonu gişe hasılatı olarak da diğer filmlerin gerisinde kaldı – ancak yine de filmin gösterime girdiği hafta sonunda elde ettiği gelir ABD’de yılın en iyi üçüncü açılışı oldu.

Peki Star Wars: The Rise of Skywalker gerçekten bu kadar kötü bir film mi? Yoksa genel olarak son üçlemenin bu kadar sert şekilde eleştirilmesinin altında başka sebepler mi yatıyor? Uzun bir mevzu bu ama birazcık kendi fikirlerimden bahsedeyim. (Her ne kadar sevgili eşim “Fazla zorlama çıkarımlar” demiş olsa da.)

Star Wars: The Last Jedi filminde Rose Tico karakterini canlandıran Kelly Marie Tran, filmden ve canlandırdığı karakterden nefret eden “hayranların” nefret yorumlarına daha fazla tahammül edemeyerek 2018 yazında kendi kişisel Instagram hesabındaki tüm fotoğrafları silmek zorunda kalmıştı. Benzer bir durumu, Rey karakterini canlandıran Daisy Ridley de Tran’den iki yıl önce yaşadı: Ridley’nin silah şiddetine dair yaptığı bir paylaşım ortalığı karıştırdı, sözde Star Wars hayranları konuyu “Çeneni kapa da bir Star Wars filmi daha çek” noktasına getirdi (Amerikalıların bu bireysel silahlanma konusunda ne kadar da sabit fikirli olduklarını biliyor olmalısınız) ve Ridley Instagram hesabını bir daha açmamak üzere kapattı. Last Jedi filminin yönetmeni Rian Johnson ise hala nefret yorumları almaya devam ediyor. Bu olaylar üzerine SyFy sitesinin attığı başlığı hiç unutamıyorum: “Star Wars’un Bir ‘Beyaz Erkek Fandom’ Sorunu Var“. Evet, kesinlikle var.

Son üçleme hem cinsiyet çeşitliliği açısından, hem de ırk çeşitliliği açısından tüm diğer Star Wars filmlerinden çok daha eşitlikçi bir oyuncu kadrosu içeriyor. Ve bu durum filmlerde sadece kendileri gibi beyaz erkekler görmek isteyen o bir kısım sözde Star Wars hayranının hiç hoşuna gitmiyor. Kısaca, filmlere olan bu nefretin temelinde yine ırkçılık ve cinsiyetçilik yatıyor. (Şunu da eklemeliyim ki son gelen haberlere göre Kelly Marie Tran’in The Rise of Skywalker‘daki sahnelerinin büyük kısmı filmden son anda çıkartılmış, Rose karakteri neredeyse filmde yok gibi.)

Diğer taraftan, Kylo Ren karakterini canlandıran Adam Driver‘a olan nefretin de özellikle üzerinde durmak istiyorum. Adam Driver, pek çok farklı yapımda yer alarak, farklı karakterler canlandırmış ve oyunculuk rüşdünü de çoktan ispat etmiş bir aktör bana sorarsanız. Ancak, nedenini çok anlayamadığım bir şekilde sürekli nefret alıyor kendisi. İnsanların kayıtsız kalamadığı bir kişi sanıyorum, ya seviyorsunuz ya da nefret ediyorsunuz ama onun hakkında mutlaka bir fikriniz oluyor. İşin kötü tarafı ise aldığı nefretin büyük ölçüde görünüşüyle alakalı olması. İnsanlar onu çirkin buldukları için sevmiyorlar ve bunu açık açık söylemekten de rahatsız olmuyorlar.

Sonuç olarak, bir filmi sevip sevmemek elbette kişisel zevk ile alakalıdır. Çok sevdiğiniz bir serinin size beklediğinizi veremeyerek yaşattığı hayal kırıklığını da çok iyi anlıyorum. Ancak, dışarıdan bakan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, eski Star Wars hayranlarının yeni üçlemeyi beğenmeme sebepleri filmin kötü olmasından daha farklı gibi duruyor.

Star Wars: The Rise of Skywalker şahane bir sinema deneyimi, film için benim puanım 7,5/10. Bu yılın en sevdiğim dizilerinden, Star Wars evrenine ait bir diğer yapım olan The Mandalorian eleştirisinde görüşmek üzere…