Supernatural 11×15 “Beyond the Mat” – Bölüm İncelemesi

2609
Supernatural 11×15 “Beyond the Mat”

Reytinglerde çok az da olsa bir gerileme yaşayan Supernatural, bu hafta IMDb üzerinden 8.6 puan alarak ortalamanın üstünde bir bölüm olan Beyond the Mat ile ekrana geldi.

gg

Öncelikle açılışın sıradan bir Supernatural açılışı olmadığını düşünüyorum. Konu olarak tamamen dizinin dışında bir tarz ile başladı. Korkutmayan, germeyen, şaşırtmayan. Ben bu noktada ringteki diğer adamın boynuna ilmeği geçiren güreşçinin bir çeşit “possession” yani ele geçirilme yaşadığını düşünmüştüm fakat yanılmışım. Sonradan ölen kendisi oldu çünkü. O ölüm sahnesinden sonra da fikirlerim tersine döndü ve giren jenerik ile beraber “tamam  şimdi Supernatural başladı işte” dedim kendi kendime.

Dakikalar ilerledikçe güreşçilerin aralarından birinin katil olmak zorunda olduğunu öğreniyoruz. Çünkü geri kalan herkes kasaba halkından seçiliyor ve gittikleri farklı yerlerde de cinayetler devam ediyor. Bu tekrar eden kadrodan zaten gözümüze sokulan bir kaç kişi vardı. Ben şu asi çocuk Shawn’ın (Mike “The Miz” Mizanin) katil olduğunu başından beri düşünmedim, sinirliliği ve kötü yanları ile bu kadar belli edilen bir karakterin katil çıkması etkileyici olmazdı. Bu yüzden daha sakin ve bizi şaşırtacak kişilere yöneldim. Burada da karşıma iki kişi çıktı. Biri Sam’in çocukluk aşkı Rio, diğeri ise Dean ve John’un kahramanı Lawless. Aslında bakıldığında bu bölümde yeni hiç bir şey sunulmadı bize. Ruhunu şeytana dünyevi istekler doğrultusunda satmış bir adamın acizliğini izledik. Ama hissedilen bence bundan çok daha fazlasıydı. Güreşçilerle ilgili ilk konuşmada uzun zamandan sonra John’dan bahsedildi. Bu muhabbeti özleyen sadece ben değilimdir sanırım. Kardeşlerin küçüklüğüne inmek her zaman dizinin zevk veren kısımlarından olduğu için ben bu konuşmayı çok yerinde ve özlemle karşıladım. Daha sonra da hell hound dogs yani cehennem köpekleri yeniden çıktı karşımıza. Köpeklerin sesini, kapıyı tekmeleyişini duyar duymaz 3. sezonun son bölümü olan No Rest for the Wicked‘i hatırladım aniden. Malum cehennem köpekleri ile Dean’in ölümünü izlemek bizim için kolay olmamıştı. Her ne kadar geri döneceğini bilsek de.

ss

Zaten aynılarını yaşamış olan Dean içinde  çocukluk hayranının ölümünü bu şekilde izlemek kolay olmadı. Lawless ile her konuşmasında onu kendi ile bağdaştırdığı o kadar belliydi ki. Her şeyi mahvettikleri halde doğru olan şeyi yapmakla ilgili söyledikleri falan. Bütün bu konuşmalar doğrultusunda diyebilirim ki, bence bu bölümün yıldızı Dean’di. Ona dair olan hayallerin yıkılışını izledik daha çok. Tam da bu noktada eklemek istediğim bir şey var. Bölümün puanı çok yüksek olmaya bilir ama ben sevdim, çünkü bana kardeşlerin kayıplarını hatırlatan bir bölümdü. Eskiden her zaman yanlarında olmasa bile yaşadıklarını bildikleri bir babaları, ölürken bile en son tutunduğu anı kendileri olan ve onları babaları gibi seven bir yakınları (tabi ki Bobby’den bahsediyorum) ve kendi türünden olan diğer meleklere bile sırt çevirmek pahasına onlara yardım eden bir arkadaşları vardı kardeşlerin. Ama git gide yalnız kaldılar. Artık arkalarını kollayacak, onları düşünecek kimse kalmadı. En çok bu bölümde yüzümüze çarpıldı sanki bu gerçek. Keşke bu kadar yalnız kalmasalardı dedim son sahnede. Belki bir zamanda yolculuk belki bir olayı çözmek için verilen uğraşta karşılaşılan eski bir aile üyesi görmek? Bunlardan biri bile gerçekleşse bize de onlara da iyi gelir sanki.

ss

Dean’in ringdeki hareketlerini neydi öyle. O nasıl bir çocuksuluk, nasıl bit tatlılık. Sondaki düşüşü de iyice gülmekten kırılmama sebep oldu.