Welcome to Chippendales: Aşırı Hırs ve Kaçınılmaz Sonuçları

1012
Welcome to Chippendales (Erin Simkin/Hulu)

Hırs hiç şüphesiz başarıda kaçınılmaz bir faktör. Fakat her şeyin fazlası nasıl zarara dönüşebiliyorsa aşırı hırs da çoğu zaman insanları kötü yola sokabiliyor. İşte aşırı hırsın yarattığı kaçınılmaz sonuçlar yine gerçek ve ilginç bir hikâyeyle karşımıza çıkmakta: Welcome to Chippendales

Los Angeles ve 1970’li yıllar. Hintli bir ailenin göçmen oğlu olan Somen Banerjee, bir benzin istasyonu müdürü olarak çalışmaktadır. En büyük idolü Hugh Hefner, en büyük hayali ise başarılı bir iş adamı olmaktır. Her ne kadar patronu onu genel müdürlüğe terfi ettirmek istese de Somen kendi işinin patronu olmakta kararlıdır. Ne de olsa çalıştığı süre boyunca neredeyse yememiş içmemiş ve 44.155 dolar gibi bir para biriktirmiştir. Başarıya ulaşmak isteyen Somen artık Steve ismini kullanmaya başlar. Giyimini kuşamını da yenileyerek Los Angeles’ın batısında bir mekân kiralar. İlk hedefi burayı bir tavla kulübüne dönüştürmektir. Fakat ne gelen vardır ne giden.

Boş boş geçen günlerden birinde gece kulübü menajerliği yapan Paul Snider, ileride eşi olacak Playboy güzeli Dorothy Stratten ile çıkagelir. Paul belirli bir hisse karşılığında bu gece kulübünü yükseklere taşıyacağının garantisini verir. Fakat bu sonuç vermez çünkü Paul de bahsettiği gibi biri çıkmaz. Disko danstan çamur dövüşüne birçok şey denense de Steve istediği müşteri potansiyelini bir türlü elde edemez. Nihayetinde bir akşam eğlenmek için gittikleri bir gece kulübü Steve’in aklına bir fikir getirir. Mekânı kadınlar için bir striptiz kulübüne dönüştüreceklerdir. Basketbol sahaları, sahiller derken bu yeni oluşum için erkekler seçilir. Steve kulüp için bir isim değişikliğinin de şart olduğunu düşünür ve dolap üreticisi Thomas Chippendale’den ilham alarak Chippendales ismini seçer. Striptiz kulübü kesinlikle doğru bir seçim olsa da müşterilere her akşam aynı gösteriyi sunmak olmaz. Bunu fark etmesini sağlayan kişi ise iki Emmy ödüllü koreograf Nick De Noia’dır. Nick bir akşam Chippendales’e arkadaşlarıyla uğramış, fakat sadece kadınların girdiği bu kulüpte Steve tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Steve ve Nick bu talihsiz tanışmanın ardından bir araya gelir ve Chippendales’i zirveye taşıyacak yolculuğun başlangıcını yapmış olurlar. Elde edilen başarı her geçen gün daha da büyüse de hırs ve ego Steve’i geri dönüşü olmayacak yolların içine sokar.

Welcome to Chippendales Poster

ABD’de 70’li ve 80’li yıllara damgasını vuran, hızını alamayıp tüm dünyaya yayılan bu Chippendales oluşumu daha önce de filmlere, programlara, belgesellere hatta kitaplara konu olmuş durumda. İşte Hulu’nun ortaya çıkardığı bu sekiz bölümlük mini dizi Welcome to Chippendales de K. Scot Macdonald ve Patrick MontesDeOca’nın Deadly Dance: The Chippendales Murders kitabından ilham alınmış. Bu hikâyeyi bir mini seri haline getiren isim ise Pam & Tommy’nin yaratıcısı Robert Siegel. Dizide Somen Banerjee rolünde Silicon Valley’nin yıldızlarından Kumail Nanjiani’yi izliyoruz. Nanjiani, başrolün yanı sıra gerçek hayattaki eşi Emily V. Gordon ile dizinin yapımcıları arasında yer almakta. Chippendales markasının ortaya çıkmasında en büyük pay sahibi olan koreograf Nick De Noia rolünde ise Murray Bartlett var. The White Lotus’un ilk sezonundaki performansıyla hafızalara kazınan Bartlett, bu dizideki rolüyle de izleyenleri etkilemeyi başarıyor. (Keşke bu yılki adaylığı sadece Eleştirmenlerin Seçimi Ödülleri ile sınırlı kalmasaydı.) Somen’in muhasebecisi ve eşi Irene rolünde Annaleigh Ashford yer alıyor. Kulübün müdavimi olan ve ardından kostümler dâhil tüm sanattan da sorumlu olan Denise rolünde ise Juliette Lewis var. Diziyi sırtlayan bu dört başrol oyuncusunun da çok iyi bir performans sergilediklerini belirtmek lazım. Dan Stevens ve Nicole Peltz de Paul Snider ve Dorothy Stratten rolleriyle az ama öz bir şekilde karşımıza çıkıyor. Dizide en sevdiğim karakterlerden biri olan, dansçıların belki de en iyisi Otis rolünde Quentin Plair yer almakta. (Kendisi de bir göçmen olup toplum tarafından ötelenen Steve’in Otis’e yaptığı ayırımcılığı izleyince siz de pes demeden geçemeyeceksiniz.) Andrew Rannells, Nick’in sevgilisi Bradford Barton rolünü üstlenirken Somen’in sadık çalışanı Ray Colon rolünde ise Robin de Jesús’u izliyoruz.

70’li ve 80’li yılların ruhunu hem sanat yönetmenliği hem de müzikleriyle birebir yansıtan Welcome to Chippendales, temposunu daima yüksekte tutarak sıkmadan ilerleyen bir yapım olmuş. Giriş-gelişme-sonuç üçlüsünü sakız gibi uzatmadan ayarlayabilmek çok önemli bir unsur ve bu dizi bunu yapmayı başarmış diyebiliriz. Son zamanlarda bazı dizilerde neredeyse 80 dakikaya çıkan bölüm sürelerinin aksine bu dizi ortalama 40 dakika diyebileceğimiz sürelerle de art arda birkaç bölüm izlemenizi sağlıyor. Zaten hikâye öyle bir ilerliyor ki, ister istemez dizinin sonunu görmeden kapatmak istemiyorsunuz. Bana göre geçtiğimiz yılın en iyi mini dizisi The Dropout’a ve hiç adı geçmese bile bir o kadar ilgi çekici The Girl From Plainville’e imza atan Hulu platformu, burada da kötü sonuçlarla biten bir başarı hikâyesini kusursuza yakın bir şekilde karşımıza çıkarıyor. Neredeyse tüm dizi dünyasının The Last of Us’ı konuştuğu bugünlerde izlemesi keyifli bu yapıma zaman ayırmanızda fayda var. Peki, diziye nereden ulaşırım derseniz, tüm bölümlere Disney+’tan ulaşabilirsiniz.